İşte böyleyiz, bu kadarız, bizim hayatımız...
Haftalardır her Cuma izlediğimiz, izlemekle de kalmayıp sonra buraya gelip hafta boyu konuştuğumuz, bazen canımızı sıksa da çoğu zaman bizi çok duygulandıran ve mutlu eden bir İstanbullu Gelin serüveninin sonuna geldik. Sezon başında izlediğimiz noktadan çok uzakta bitti final. Ne Süreyya’nın bunalımını öyle tahmin edildiği gibi uzun uzun izledik, ne de ‘Annem babaannemi öldürdü’ cümlesinin devamı geldi. Normal şartlarda bunlar canımı sıkabilirdi ve biraz daha uzun bahsedebilirdim ama İstanbullu Gelin’de anlatılan hisler, verilen mesajlar, terapi sahnelerinde kurulan cümleler o kadar hoşuma gitti ki hep, sadece sevdiğim kısımlardan bahsedeceğim ve bize böyle bir dizi izleme şansı verdikleri için ekibe teşekkür edeceğim. Bu arada hemen dizinin sonunda tüm ekibi ekranda görmenin ve kırmızı balonları hep birlikte uçurmanın çok tatlı olduğunu söylemek isterim. Ekranın her türlü şiddetten yıkıldığı bir ortamda sevginin, emeğin, aile olmanın ama bu aile kavramının sadece kan bağından ibaret olmadığının bu kadar güzel anlatıldığı çok fazla dizi yok, umarım bundan sonra olur.


Sizi çok özleyeceğiz

Esma’nın bir sabah aniden ölümü konak halkıyla birlikte hepimizi de perişan etti tabii. Zaten İpek Bilgin haftalardır canımıza okudu da, bu sefer artık komple bittik. Zaten yeteri kadar üzücü olan bu anları tekrar anlatmak istemiyorum ve Esma’nın gidişinden geriye Garip’le birlikte olmaları ve her şeyin yeni başlıyor olduğu cümlesi kalsın istiyorum. İpek Bilgin ve Tamer Levent’e de bizi bu aşka bu kadar inandırdıkları için teşekkür etmeden geçemiyorum.


N'olursunuz arada buluşalım 

Şimdi gelelim 7 sene sonrasına, herkesin mutlu olduğu bir dünyaya. Önce elbette dizide en sevdiğim sahneler olan terapi sahnesinden bahsedeceğim. Haftalardır Adem’le birlikte bizi de ufak ufak iyileştiren, hayata nasıl baktığımızı Adem’le birlikte bize de sorgulatan, dünyanın en yumuşak ses tonuyla konuşan ama aslında kilolarca ağırlığı olan cümleler kuran İdil Hanım’a Adem’le birlikte biz de veda ettik. İdil Hanım ‘İnsanın kendisine verdiği değeri kimse veremez’ derken Adem’e ne kadar haklıydı ve Adem’in o siyah kıyafetleri çıkartıp tiril tiril beyazlarla gelmesi ne kadar tatlı bir anlatımdı. Dizinin başından beri en temel mesajı ‘Sen değişirsen dünya değişir’di zaten ve bunun Adem kadar hakkını veren kimse olmadı belki de tüm Boranlar arasında. Bu sahneleri yazan, çeken ve oynayan herkesin ellerine, aklına sağlık. Ne iyi ettiniz de hayatımıza kattınız İdil Hanım’la terapileri.


Kim derdi ki?

Normal şartlarda İpek’in Süreyya’nın menajeri olmasına ve turne turne dolaşmalarına gülerdim ama final duygusallığı ile bu konuda da pek bir şey diyemeyeceğim. Süreyya’nın konserde söylediği şarkı ise epey hoşuma gitti. Bu sahnelerden de Süreyya’nın hayallerini gerçekleştirdiğin anlıyoruz tabii. Aslında Süreyya hep daha özgür, daha farklı bir kadın gibi geldi bana ve arada eltisiyle turneler yapan, sonra da Boran konağının Esma’dan sonraki annesi olan birisi olmasını hayal etmezdim. Süreyya’nın şimdiye kadarki en güzel hali Prag’ta gündüz garsonluk yapıp akşam keman çalarak yaşadığı o günlerdi belki de. Tabii Süreyya’nın kendisi mutluyken biz ne diyebiliriz? Aile olarak bir arada olmaları, Yaz’ın mutlu hali, Süreyya’nın gülen yüzü görmek istediğimiz şeyler sonuçta, mutlu olsunlar hep dilerim. İpek’in durumu ise Süreyya’nın aksine hayal ettiğimden çok daha iyi oldu. Aklını konağa gelin gitmekle bozmuş bir kadından kendi ayakları üzerinde durabilen işinde gücünde bir kadına dönüştü. Aferin sana İpek.


Yeni bir düzen, güzel bir düzen

Boran erkeklerine gelirsek öncelikle en çok Osman’ın Anastasya ile hala birlikte olmadığını gördüğüme sevindim. Olmadık bir takım ilişkiler yaşayan Osman temelli bir yalnızlığa mahkûm olsun istemiyorum ama herkesin illa da evli mutlu çocuklu olmak zorunda olması klişesini yapmadıkları için de memnunum. Sonra Fikret’in Garip Bey’in gözlüklerini kullanmasına bayıldım elbette ve nihayet yıllar sonra kendine güvenli bir adama dönüşmesine, o kaçıp giden hallerini ve dünya onun etrafında dönüyormuş gibi girdiği depresyonları bıraktığı için sevinçliyim. Faruk derseniz o da nihayet sırtındaki yükleri hafifletmiş, sevdiği işi yapan, ailesini bir arada tutabilmiş bir adam olarak aramızda. Bir de Esma’nın ölümünde tek başına odada sessiz sessiz ağlaması bana çok dokundu, onu da söyleyeyim hemen.
Konak halkından bir tek Nurgül’ün yaşlanması bir miktar komik geldi ama final hatırına ona bir şey demeyeceğim. Sevindiğim şey masanın artık yuvarlak olması ve Nurgül’ün de çoktan olması gerektiği gibi masadaki yerini almasıydı.


Siz en minnoşlarımsınız

Dilara’nın mutluluğu, Akif ve Senem’in çocuklarının müzik dehası çıkması, Emir’in sinema alanında güzel bir okul kazanması, Adem’le Güneş’in mutlu bir aile olması finalde gördüğümüz ve yüzümüzü güldüren anlardı. Madem mutlu bir final olacak, herkes için öyle olsun, değil mi? Esma’nın mektubu ile de iyice aklımıza kazındı bu mutluluk. Bu arada o broşta bahsi geçen kuğu hikayesini çok acil yeni bir dizi ile izlemek istiyorum, ekibe not olarak posta güvercini ile ileteyim.

Önümüzdeki hafta İstanbullu Gelin izlemeyi özleyeceğim kadar, buraya gelip bölümü yazmak ve sonra sizinle uzun uzun konuşmayı da özleyeceğim. Bu yolculukta bana eşlik eden herkese teşekkür ederim. Yeni bir dizide görüşmek dileğiyle, iyi seyirler.  


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER