Bayılarak izlediğim iki bölümden sonra bunu söylemeyi hiç
istemezdim ama İstanbullu Gelin’in son bölümünü izlerken epeyce sıkıldım.
Sadece Adem’in terapi sahnesi uzun zamandır izlediklerimin en iyisiydi ve önce
elbette ondan bahsetmek isterim.
Adem iyileşsin ama siz ayrılmayın
Terapi sahneleri ilk andan itibaren bir dizi izlemekten çok
daha fazlası oldu İstanbullu Gelin sevenler için ve bu bölümde bir yandan Adem’in
o kendini yiyip bitiren hayat döngüsüne bir kere daha şahit olurken bir yandan
da böyle bir şey izleyebildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşündüm.
Üstüne bu kadar düşünülmüş, bu kadar emek verilmiş, bu kadar direkt kalbimize
doğru ve herkesin kendi hayatını azıcık da olsa gözden geçirmesini sağlayacak
sahneleri yazan, yöneten ve böyle şahane oynayan herkesin eline sağlık. Ne
diyor yine Adem? ‘Faruk bana bir şans daha vermek istiyorsa bittim ben çünkü ne
zaman mutlu olduysam hemen arkasından çok üzüldüm’. Bunu ne kadar çok söyledi,
ne kadar çok duyduk bunu ve her seferinde o mutluluklarının arkasından gelen
felaketlerin esas sebebinin kendi yaptıkları olduğunu anlamayı nasıl da hep
reddetti. İdil Hanım da yine ne kadar güzel ve özet anlattı bu ezberi
değiştirmenin zamanının çoktan geldiğini. Ya Adem’in ‘Bir ömür boyu yol gittim
de bir arpa boyu yol kat edemedim’ derkenki o samimiyeti, o teslimiyetinin
şahaneliği neydi? Fırat Tanış ve Tilbe Saran’a hep borçlu kalacağız sanırım bu
sahneler yüzünden.

3.sezon Osman'a bakarken biz
Madem bölümün en sevdiğim kısmı ile başladım, şimdi bir de
en sinir olduğum ve manasız bulduğum kısmına gelmek isterim ki o da elbette
Osman’ın evlerin camına taş atan kızın peşinden yaşadıkları idi. Komik desen
komik değil, ‘Duygusal ve sakin Osman’ın hayatına aniden giren dobra ve çılgın
kız’ kontenjanımızı dolduralı ise çok oldu. Bu kızla bir ilişki yaşayacaksa
umarım bir yere dayandırabilirler bunu. Canımız, gözümüzün bebeği Osman’ın bu
sezon düştüğü haller canımı çok sıkıyor.
İpek holdingde oda istediğinde Faruk
Her ne kadar sevimli olsa da bölümü doldurma yönünde bir
girişim olan Boranların meditasyon anı da sevmedim diyemeyeceğim ama bu bölüm
biraz fazlaca dolgulu olduğu için sıkıldığım anlardandı. Süreyya’nın Faruk’u
sakinleştirmek için daha önce Faruk’un ona romantik bir sürpriz hazırladığı
yere götürmesi güzeldi ama sonrasına o şekilde gerek var mıydı bilemiyorum. Konuyu
en az benim kadar saçma bulan İpek’in iş hayatına gelmek isterim bu vesileyle. ‘Ne,
benim odam yok mu?’ diye başladığı Boran Holding kariyerini lansmanda ‘Ben de
bizim girişimimizle ilgili bir şeyler söyleyeceğim’ özgüvenine getirmesi
takdire şayandı aslında zira bildiğiniz gibi ortada girişim yok. İpek’e sinir
olmam, ‘Sen artık eve gitsen, kaç saattir çocuklarla konuştun mu?’ diye
ortalarda dolaşan Fikret danasına daha çok sinir olmamamı gerektirmez tabii.
Sen konuş çocuklarla Fikret, sadece İpek’in çocukları mı onlar? Çok istiyorsan
sen git evine, a aa. İpek’i savunduruyorlar insana.
İki huzursuz Boran
Fikret’in bu bölüm yaptıkları bununla sınırlı değildi
elbette ve nihayet hem kendisini hem Adem’i komaya soktu. Faruk’a bozulmasını
anlıyorum ama konuyu bir yetişkin gibi değil de Emir’den bile küçük bir çocuk
gibi karşılaması tam da Fikret’ten beklediğimiz bir hareketti. Gitti yine
kendini dağıtmalar, ‘Vay efendim zaten ben hep böyle’ demelerle ortalığı
karıştırdı. İdil Hanım’dan iki doz terapi yazıyorum Fikret’e, en çok onun
ihtiyacı var gibi görünüyor.
Esma Sultan’ın yemek menüsünü mutfaktakilere söylediğini
tamamen unuttuğu sahne ile Süreyya’nın Emir’in annesini ne kadar özlediğini ve
onun yerine annesinin olmasını istediğini düşündüğü sahne önümüzdeki bölüm
izleyeceklerimizle ilgili ufak ipuçlarıydı bence. Bakalım neler olacak?
Bir sonraki bölümde ufak ya da büyük birkaç şey olmasını ve
yılın bu son ayında konak halkının bir an evvel toparlanmasını dilerim. İyi
seyirler.