Aşk uğruna rahat bir hayattan vazgeçen ama yoksulluğa
katlanırken büyüyemeyen bir babanın oğlu Cemal. Yoksulluğun içinde debelendiği
günleri bir daha yaşatmayacak kadar rahat bir hayatın kapılarını kolayca
açmaktansa, o günleri yaşatanlardan intikam almak istemesi de hep bundan belki
de. Hani Cemal diyor ya, ‘Ben babamı hiç yalnız bırakmadım.’ Hani Hülya diyor
ya, ‘Cemal, babasını hep sokaklardan topladı.’ O evin babası hep Cemal’di,
belki de. Küçücük bir çocukken sorumluluk alan, kıyılan, örselenen, çaresizliğe
itilen…
Hayattan alacaklı Cemal’in, Sami’nin kollarına koşmasını
beklemiyordum elbet. Tıpkı Sami’nin vazgeçmesini beklemediğim gibi. Bazen bir
kelime insanın canını yakmaya yeter; ‘amca’ ve ‘oğlum’ kelimeleri daha çok çarpışacak, çok canlar yakacak. Savaş meydanını yara almadan terk eden var mı bu dünyada?
Sami, Hülya’yı severken ve hatta ondan bir bebek sahibi
olacakken Hülya, Asaf’la gitmiş. Ama neden? Bu sorunun arkasına gizlenen cevap,
birçok şeyi aydınlatacak aslında. Hülya, Sami’nin sevgisine inanıyorsa ve Sami’yi
seviyorsa neden gitmiş? Sami, neden bu kadar yıl Cemal’in bu şartlarda
yaşamasına göz yummuş? Asaf, nasıl sevmiş Hülya’yı? Tüm bunların doğru ya da
yanlış bir cevabı var elbet, ben de hikayelerinde boşluk kalmaması için bu
soruların cevaplarını öğrenmek isterim.
İnsanlık Suçu, bu bölüm itibariyle senarist değiştirdi. Can
Sinan görevinden ayrıldı, Vilmer Özçınar ve Nalan Merter Savaş senaryonun
başına geçti. Geçen hafta yokuş aşağı gidermiş gibi bir hızla akan bölümden
sonra farklı bir tat beklediysem de henüz bu tadı bulamadım. İlk bölümden bu
yana en büyük derdimin hikayenin aldığı yol olduğundan bahsediyorum, o sebeple
senaryo ekibimizden beklediğim birtakım ataklar var.
Suna-Cemal-Cevher üçgeninin hızla merkeze alınması gerekiyor
ki, bence dizinin en büyük problemlerinden biri de bu. Özellikle Cevher,
hikayede çok eğreti duruyor. Kendisini izlerken sıkıntılardan sıkıntı
beğeniyorum kendime. Suna ve Cemal’in bulunduğu bir diğer üçgense oldukça
keyifli ilerliyor şu an. Keyifliden kastım, çok eğleniyor olmam değil tabii. Aradığım
tadı bulmam. Tabii bu tada aşık olmayı da isterim, neden istemeyeyim?
Yazı devam ediyor...