Yalnızca imzaların yan yana durması suretiyle yapılmış zorunlu bir evliliğin içinde Aslı’nın sınavı, kocasına aşık olması değildi elbette. Aslı’nın en büyük sınavı, kocasının Ferhat Aslan olmasıydı. Ve Ferhat’ın mücadelesi yalnızca kendisiyle kalmamış, işin içine Aslı’nın abisi de dahil olmuştu. Aslı’nın bugün abilik konusunda Ferhat’a savunduğu ve örnek gösterdiği Cem, aslında kardeşine en büyük yanlışı yapmıştı. Çünkü Ferhat bu sefer, gerçekten de karanlık mağaranın içine girmek istememişti fakat Cem’e hak da verdiği için, yine kendisine en büyük kazığı atıyordu.
Aslı’dan ayrılmak istemiyordu ama ayrılıyordu da galiba o kısmı ben de pek anlamadım. Ayhan’ın ertesi gün, “Ferhat sana tebligat mı gelmesini bekliyor?” diye sormasını anlamadım daha çok; yemedin içmedin dava mı açtın kardeşim? Sırf fikir olsun diye söylüyorum, açma davayı mesela?!
Ferhat, Aslı’nın karşısında iki kelimeyi bir araya zar zor getirmiş ve onu sevdiğini söylemişti ama üzerine gelenlerin önü arkası kesilmediği için zaten aralarındaki mesafe hiçbir zamanki gibi kapanamamıştı. Aslı’nın nezdinde Ferhat korkaktı. Ve benim nezdimde de Ferhat korkaktı. Karanlıkta kuvvetliydi, siyahların içine sığındığında kamufle olabiliyordu fakat her yer aydınlandığında ne yapacaktı? Cevap veremeyeceği sorular türediğinde soruların üzerini kara kalemle karalayarak geçiyordu Ferhat; eğer silerse sayfada beyazın görüneceğini biliyordu.
Ferhat Aslan’ın kaderi ne zaman yazıldı biliyor musunuz? Aynaya baktığında.
Ayhan’dan Ferhat’ın boşanmak istediğini öğrenen Aslı, ilk defa, gerçekten de Ferhat Aslan gibi davrandı. Sustu. Fakat susmasının sebebi Ferhat Aslan gibi davranmak değildi ne yazık ki. Aslı’nın konuşmaya mecali kalmamıştı. Ferhat konuşsaydı, onu dinleyecekti ama konuşmak artık Aslı için çok yorucu bir eylem olmuştu. Çünkü Aslı’nın konuştuğu ne varsa karanlık mağarada yankılandıkça onun da kulaklarına ulaşıyordu ve Aslı yalnızca kendi sesini duyuyordu. Aslı’nın artık kendi sesini duymaya tahammülü kalmamıştı.
İnsan karanlıkta savrulduğunda sevmenin nasıl bir şey olduğunu unutuyor belki de. Sevdiği kim varsa, yüzüne öfke kusmuştu hep Ferhat’ın. O, ailesi için kendini ateşe attığını savunurken Yiğit karşısına geçip “Eyvallah abi!” demediği için kimsenin kendisini sevmeyeceğine çoktan ikna olmuştu belki de. Ferhat, Aslı’yı severken günden güne, Aslı tarafından sevileceğine ihtimal bile vermemişti üstelik. Cem’den öğrenmişti bunu ilk. Öncesinde düşünmüş müydü peki hiç Aslı da beni seviyor mudur diye? Zannetmiyorum. Çünkü Aslı’nın anlattığı masalı tekrarlarken bile sitem etmişti. “Güzel kız buna aşık olur mu?” demişti Aslı’ya anlık bir gafletle. Bu bir soru değildi. Bu daha çok Aslı’ya ne saçmaladığını sorma şekliydi Ferhat’ın. Ve belki de Aslı’nın onu sevdiğini hiçbir zaman tam olarak idrak edemedi.
Doktorun kabusu olmak bildiği yerden gelen basit bir sınav sorusuydu Ferhat Aslan için ama Aslı’nın sevdiği adam olunca sınavda çuvallayıvermişti.
Ferhat sevmeyi bilmiyordu. Çok seviyordu. İçine sığmayan o sevgiyi nasıl göstereceğini bilmiyordu. Hep gözlerinden taşıyordu sevgisi; sürekli ağlıyordu. Çünkü sevgisini haykırması gerekiyordu rahatlaması için fakat onun bundan haberi bile yoktu. Yalnız Aslı için değil, Gülsüm ve Yiğit için de geçerliydi bu. Azarlamayı biliyordu. Kendini savunmayı biliyordu. En fazla Yiğit nezarethanede üşümesin, Aslı dağ evinde üşümesin diye düşünebiliyordu. Bir de ölmesinler. Yiğit Namık’la uğraşmasın; Aslı da casusçuluk oynamasın.
Ancak böyle gösterebiliyordu Ferhat Aslan, yüreğindeki çokça sevgiyi.
Ferhat, Aslı’nın kendisine sarf ettiği sözleri nereden öğrendiğini anlayamadı. Çünkü Aslı’nın televizyon başına geçip Siyah Beyaz Aşk izleyecek vakti olmadığını en iyi kendi biliyordu. Ama Aslı’nın zaten buna ihtiyacı olmadığını ve bizzat kendisiyle uzunca bir zamandır vakit geçirdiğini görmüyordu sanırım.
Hastane koridorlarında Aslı öndeyken, Ferhat arkadaydı bu sefer. Çünkü Aslı’nın susmasının hayra alamet olmadığının Ferhat da farkındaydı. Aslı’ya sorduğu sorulara aynı kendi stabil cevaplarını almaya başlamıştı ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Üstelik, Aslı da soru soruyordu Ferhat’a onu köşeye sıkıştırırcasına. Hiç çekinmeden Ferhat’ı sürüklüyordu peşinden.
“Senden artık hiçbir şey istemiyorum.”
Aslı’nın sustukları, konuştukları kadar değerliydi bu hafta. Bazı cümleler vardır ki duyduğunuz ya da okuduğunuz kadardan ibaret değillerdir. Çünkü Aslı’nın mücadelesi Ferhat’a iyi geliyordu. Ferhat farkında değildi belki ama Aslı’nın Ferhat’a sinir olması, ona gülümsemesi, laf sokması tatlı bir flörtleşmeydi Ferhat için. Önemsendiğini hissediyordu.
Ama Ferhat, Aslı’yı önemsediğini gösterebilmiş miydi hiç Aslı’ya?
Ne yazık ki işte Aslı, Siyah Beyaz Aşk izlemiyordu. Mapus kapılarını “Karımı arayacağım lan!” diye tekmeleyerek dayak yediğini bilmiyordu. Söz konusu Aslı’nın hayatı olduğunda ne kadar endişelendiğini görmüyordu mesela. Dayısına kafa tuttuğunu ve onu ölümle tehdit ettiğini bilmiyordu. Genelde konuşmayı tercih etmeyen Ferhat, Aslı ile bir depoda rehin alındığında Aslı korkmasın diye onunla konuşuyordu. Aslı, Cüneyt’in tuttuğu çocuk tarafından kaçırıldığında Ferhat’ın endişesini biz görüyorduk fakat Ferhat, Aslı’nın karşısında çok sakin duruyordu.
Nezaket lokmasının çöpe gitmesine karşı durduğunu söylüyordu Ferhat; bu ben nazik değilim mi demekti?
Dağınık bırakıyordu Ferhat, toplamayı öğrenmemişti. Eline silah alıp havaya üç beş kurşun sıkmak kolaydı fakat konuşmak çok zordu. Boşanmak istediğini söylemek bile çok zordu. Belki de Ferhat konuşmayı bile bilmiyordu; aynı gülmeyi bilmediği gibi.
Ve işte günün sonunda Ferhat Aslan, Aslı sayesinde ilk kez aynaya bakıyordu.
“Geceyi kafana takma. Anlık bir şeydi.”

Hoşça kalmak mümkün değil.
Evet Ferhat, Aslı... Aslı yaa... Aslı... Ferhat şaşkındı. Ben ise hiç şaşırmadım. Olması gereken oldu ve çok da güzel oldu. Ferhat uzaklaşırken devamlı, Aslı Ferhat’a öyle değil böyle gidileceğini gösterdi. Ferhat’ın, Aslı ile beraber olmalarına hiç takılmayacağını yansıttığı üzere Aslı en güzel yansımayı yaptı finalde.
Aslı’nın gitmesi sadece bir eylemdi; fakat işte Ferhat, Aslı’nın peşinden koşmak için, arkasındaki karanlıktan aldığı kuvvetle veya çekildiği aydınlığın esas kuvvetiyle öyle bir çıkarır ki prangasını ve öyle bir çıkar ki o mağaradan, işte o zaman devrim olur.

Biraz daha bağırsana cınım, içimin yağları tam erimedi de...
Ferhat günün birinde, bambaşka bir sebeple Aslı’ya, iki bardak çay söylemesini istemiş ve “geliyorum” demişti. Aslı bekledi fakat Ferhat hiç gelmedi. Çay soğudu ve artık Aslı beklemekten yoruldu. Ferhat’ın “tasma” diye tabir ettiği o yüzüğü parmağından çıkartıp özgürlüğüne kavuştu. Gecenin köründe, nereye olduğunu bilmeksizin belki, bastı ve gitti.
Ferhat Aslan aynada gördüğünden yine hoşlanmayacaktı belki, fakat, inanıyorum ki kaderine razı gelmek yerine mücadeleye başlayacak. Savaşacak. Bu sefer sevdiklerini korumak için değil, kazanmak için.
Madem çay soğudu, hadi yenisini demleyin de içelim. İhtiyacımız var.
Başka da hiçbir sözüm yok.
Diğer tüm karakterleri, yeni gelişmekte olan olaylarla beraber nasipse haftaya irdeleriz. Şimdi böyle kalsınlar... Yazanın, çizenin, oynayanın ve dokunuşta bulunan herkesin emeklerine sağlık. Sevgi ve selematle.