Bütün dünyada saatler tam dokuzu gösterirken “Erkeğin kararmış kalbine, çiçek açtırmaya
yemin etmiş bir kadın düşer.” Sonra o kadını alırlar ve aslında hiç ortağı
olmak istemediği sırlara, yalanlara şahit yazarlar. Hiç şaşmaz hem bu durum.
Silsileler halinde yeniden ve yeniden sürekli kendini tekrar eder durur.
Önceleri hayatını mahvettiğini düşündüğü bir cinayete şahit
oldum sanır kadın. Sonra farkına varır ki asıl cinayet seneler önce, şimdilerde
gözlerine takılıp düşüverdiği o gönülde zaten işlenmiştir. Bir sevgi ölmüştür o
yürekte. Bir çocukluk, bir gençlik, bir adam… Ferhat Aslan bir katil oluşunun
yanında, faili pek de meçhul olmayan bir cinayetin maktulüdür de aynı zamanda. Kanlar
içinde kalmıştır Bolu’da bir sokakta. Yetişip de kurtaran olmamıştır.
Bir kadın ne zaman anne olur sahiden? Doğurmak bir kadını
anne yapmaya yeter mi? Evladın karnına ilk düştüğünde onu bütün kötülüklerden
kollayacağına, senin yanlışlarından onu koruyacağına yemin edersin. Ve ne zaman
ki evladını düştüğü yerden kaldırır önüne geçip siper olursun, işte o zaman anne
olursun. Belki de Ferhat’ın sana “anne” diyememesinin tek sebebi budur Yeter. “Anne
ben katil oldum!” diye gelip sana ağladığında sen zaten onu çoktan kaybetmiştin.
Oğlun katil olmuştu artık, engelleyememiştin.
Namık seni karnında onun oğluyla bir başkasıyla
evlendirdiğinde kopup gitmeliydin belki de. Ne yanına ne de Ferhat’ın yamacına
hiçbir sıfatla yaklaşmasına müsaade etmemeliydin. Çünkü seneler sonra elinde
namlusunu Namık’a doğrulttuğun bir silahla baş başa kalınca “Acaba değdi mi?”
diye kendine soracak olsan vereceğin cevabın pişmanlığı yalnız seni yakmaz. Sen
sadece kendinden ibaret değilsindir ki artık...
Göğsüne de sık bir tane Yeter Ana! Nasıl olsa içi boş, sıkıntı yok.
Ne acıdır “Beni sadece bir an olsun sevdin mi?” diye sormak
zorunda kalmak, ne büyük hayal kırıklığıdır! Ve ne çok zehir biriktirir yüreğine “Hayır!”
cevabını almak. Yeter’in yerinde hangi kadın olsa muhtemelen onunla aynı şeyi
yapardı. Hatta üç değil bütün şarjör boşaltılır ya böyle adamın üstüne, neyse
şiddete karşıyız çok şükür.
Kesinlikle Emirhanların sevmekle ilgili sorunları var bu
konuda netiz sanıyorum. Aynı Handan gibi Namık’ın da birini sevebilme ihtimali
yok gibi bir şey. O nedenle İdil’i artık geçtim bile, evlatmış, Ferhat’mış,
oymuş, şuymuş, buymuş, aileymiş… Kimseyi sevmiyor Namık, kendisi hariç. Adım
kadar eminim. Yeter’i şikayet etmeyerek aklınca yüce gönüllülük yapıyor,
affediyor, ders verdiğini sanıyor. Anam babam geç bunları, geç! Bir kere senin
affetmek gibi bir seçeneğin yok. Sen kimi, neyi, ne yüzle affediyorsun? Yaşarken
öldürmüşsün Yeter’i, Ferhat’ı, Yiğit’i, Gülsüm’ü, herkesi, her şeyi. Sen neyin
affından bahsediyorsun Namık Emirhan!
Sevme özürlü
Handan Hanım Teyze... Sana ne desem, sanırım artık boş. Beni öyle şaşırtmıyorsun ki o kadar olur. Gülsüm'ü intihar ederken görüp hiç sesini çıkartmadan uzaklaşmak sana o kadar yakıştı ki! Birini susarak öldürebilme gücü cidden varmış Ademoğlu'nun. Yeryüzünün en beter illetiymiş "sevgisiz" olmak, çok güzel anlatıyorsunuz abla kardeş. Ve yine bir şeyi daha ispat ediyorsun: Doğurmak anne olmak için yeterli değil. Sen belki iki çocuk doğurmuşsun ama asla anne olamamışsın. Yazık.
Abidin böyle bir kadından nasıl var olmuş, anlaması ÇOK güç. Var ol Abidin, sen var ol ki Dünya hala güzel bir yer sanalım.
Abidin kesin balık burcu.
Yazı devam ediyor...