Ayhan’ı bilmem ama Azad Baba’ya azap olanı ah’lar vah’lar içinde izledim: Yeter! Efendim bunun altından nasıl bir hikaye çıkar bilinmemekle beraber, Namık’ı vuran kişi Yeter midir, Azad mıdır yoksa Cüneyt midir orası da muamma ama sanırım Aslı geceyi Ferhat’la odalarında değil, Namık’ın yaralı bedeniyle ameliyathanede geçirmek zorunda kalacak; burası biraz hüzünçlü. Elbette ki tek cerrah Aslı değil ama şimdi Namık neden hayatını Aslı’ya borçlanmasın? Gerçi Namık ne anlar borçtan, orası da apayrı bir konu...
Mentor Azat Bey Baba metaforlarınla geldin; hoş geldin... Sonra bir vakit, uzun uzun sohbet ederiz, sen hele bir soluklan da...
Şaşıran var mı bilmiyorum fakat ben Berber Necdet’i Namık’ın öldürdüğüne veya öldürttüğüne elbette ki şaşırmadım ama zannediyorum ki Ferhat şaşıracaktır. Zaten o evdeki herkesin şaşırmış olduğunu düşünüyor ama günün sonunda, bir fısıltı eşliğinde kulislerde aman odalarda dolaşan tüm dedikodular en çok onu şaşırtacaktır.
Gülsüm’ün Cüneyt ile yaşadığı musibeti kaldıramazken, Abidin ile bambaşka bir musibete doğru ilerlemesini korku içinde izliyorum; Allah sonlarını hayır etsin. Ev ev değil tımarhane keza insanlar evden çıkmadıkça kısmetlerini bu evde buluyorlar. Vildan’a alkolle gelen cesaretten öperim, gidip her şeyi dayısına anlattı, platonik aşkını kurtardı ya da kurtardığını sanıyor; fark etmez niyeti iyi... İşte iyilik yap iyilik bul, Allah da onu ödüllendirdi; bir baktı ki karşısında uyuyan çirkin... Vildan rüya gibi bir an yaşarken, zannediyorum ki Ferhat kabus gördüğünü düşündü; olsun... Adama yattığı yerde bir rahat vermediler ama Vildan’ın akıl edemediğini Aslı yaptı; Ferhat’ın üzerini örttü. Hayır kardeşim koca evde boş oda mı yok, ne diye salonda yatıyorsun zaten sen? Bence tamamen kendin kaşınıyorsun Ferhat’cım, neyse ki annenle Gülsüm taşındığında boş iki oda mevcut olacak.
Yeter ve Gülsüm’ün taşınmasından bahsetmişken, dağdan gelip bağdakini kovmanın yakışık alır hiçbir tarafının olmadığını bilmeni isterim çıyan, ay pardon İdil. İzlerken eğlendiğim en renkli karakter sanırım Yeter. Ferhat’ın annesi olduğunu bas bas bağırıyor yemin ederim. Yeter’in sarhoş bir şekilde masadan kalkarken Ferhat’ın bakışları kalp ben! Ferhat ve Yeter, geçmişle yüzleştiklerinde daha çok parçalanıp dağılacaklar ama keşke onlar öyle savrulmadan biraz ikili sahnelerini izleyebilsek. Çünkü Yeter’i durdurmak mümkün değil, canı ister Namık’a herkesin içinde laf geçirir, canı ister Yiğit’e adliyenin ortasında laf geçirir; yeter ki o an canı yanmış olsun... Kendisinden en yakın zamanda, Ferhat’a da sağlam bir laf sokmasını ve Ferhat’ın ağzını bile açamayarak bakakalmasını bekliyorum, vallahi çok eğlenirim.
Eğlenmek demişken, Handan’ın Vildan’a olan tepkilerine dakikalarca güldüm. Hangi koca karısını sevmiyor, sen ne’den bahsediyorsun ya da kendi geçmişine gittin de dönemiyor musun Handan’cım bilemiyorum ama Vildan’a çok yükleniyor olabilir misin acaba? Tamam, Vildan “bazen” o kadar çok içtiği için göremiyor olabilir ama içmediği zamanlarda çok şey gördü; vallahi billahi ben şahidim! Zira Cüneyt eve düşen bir ışık gölgesi falan olmasına rağmen, senin bu ısrarların sebebiyle kendisini yıldırım zannediyor. Çocuk aldı eline silahı, Namık Dayı’sının düğününe gelecek cesareti buldu çünkü kendisini bir “şey” olduğu konusunda epey bir inandırmış. Abidin bi üflese de sönse diyeceğim ama onun gözü malum Gülsüm’den başkasını görmüyor bu ara.
Yine kendi içimde Gülsüm’le Abidin’e gelmiş bulunmaktayım. “Durmayın, siz teyze çocukları değilsiniz!” diye ekrana dalacağım. Fakat zaten teyze çocuğu olsanız da bu bir sorun muydu sizin için onu bilmiyorum tabii, öyle kendi kendime konuşuyorum işte, bakmayın siz bana. Abidin iyidir vesselam da Gülsüm’ün abisi karar verir buna, bana düşmez.
Gülsüm’ün abisi demişken... Yiğit ve Ferhat kardeşliği gözlerimi dolduruyor, ciğerimi deşiyor, seviyorum falan ama ikisinin de kafalarını birbirine vurarak, “Sizin bir de kız kardeşiniz var!” demek istiyorum. Ben kendi adıma, “abi kardeş” ilişkisini çok sevdiğim için midir bu beklentim bilemiyorum ama bekliyorum. Hadi Ferhat’ı anladık, adamın mizacı böyle... Ama Yiğit? Biraz da Gülsüm’lü dünlerini düşünsen, biraz da onu özlesen mi mesela? Annene, abine düşmansın Namık’ın gölgesine geçtiler diye, peki Gülsüm’e neden düşmansın? Aslı’nın yüzüne her şeye rağmen gülebiliyorsun da Gülsüm sana ne etti? Derhal açıklama bekliyorum Sayın Savcı’m! Ve pek tabii mizacından öptüğüm Ferhat Aslan’ı da böyle kabul etmiş olmam, ona karşı beklenti duymadığım anlamına gelmesin. Gülsüm’lü flashbackler buraya gelecek! Gelsin... İnşallah gelir yani.
Ve yazmadan asla geçmeyeceğim... Ferhat’a “Oğlum!” diye atarlanan Aslı’lar, Aslı’yı “Karımın adını ağzına almayacaksın, Doktor Hanım diyeceksin...” diye şehir eşkiyasından hallice müdafaa eden Ferhat’lar... Didişmeler, çekişmeler, uzaktan sevmeye çalışırken dibinde bitmeler...
Aslı ve Ferhat Aslan’la beraber her şey çok güzeldi, bölüm şahaneydi. Yazanın, çekenin, oynayanın ve dokunuşta bulunan her bir kimsenin verdiği tüm emeklere sağlık!
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, Ferhat Aslan’ın ayrıntılara saklanan kişiliğinde -ki beni Siyah Beyaz Aşk’a çeken de bu ayrıntılara gizlenen Ferhat’tır- en büyük çözülmeler belki de bu hafta işlendi. Belki de o yüzden, bölüm biter bitmez kendimi bu satırları yazarken bulmuşumdur. Ferhat hastanede ayrı, düğünün yapıldığı otelde ayrı, Aslı’yı el kol hareketi yapmaması ya da bağırmaması için uyarırken hep “burada” deyip durdu; sanki başka bir yerde, mesela yalnız olduklarında o şekilde davranabilirliğini kabul etmiş gibi... Belki de çoktan kabul etti gerçekten de. Yüreğe düşen sevda değil midir zaten tüm olmazları fark ettirmeden olura çevirip kabul ettiren?
Çünkü sevda siyaha ya da beyaza bakmaz; çünkü sevdanın rengi olmaz ki...
Kolay değil, elbet daha çok kez sınanacaktır bu aşk. Ama olsun. Her renktir sevda; her şey sevdaya dahil. Her şey...
Derin bir nefes almış ve geçmişi sıfırlamış hissediyorum kendimi. Sanki Ferhat’ın bırakmak üzere olduğu o sandık benim omzumdan düşüverdi. Temiz bir sayfa açıldı hikayede, önümüzdeki çatışmalara bakıciiiz artık, her şeye hazırım!
Haftaya pazartesi ferah ferah gönderin gelsin...