Dokunduğun yerler yanıyor^^
Son 10 dakikaya kadar böyle bir derdim yoktu, Cem'in salaklığına, Ebru'nun sahteliğine, Yeter'in dört bir yanda savaş vermesine, Handan'ın anlaşılamaz hamlelerine, İdil'in gizli ajandasına yoruyordum aklımı, her zamanki şeyler yani. Şimdi yine onlardan konuşmak istiyorum. Hem geride bıraktığımız haftaların hatırını kırmamak, hem de geleceğe dair umutlarımı korumaya devam edebilmek için.
 
Bölümde bana en çok dokunan şey, Aslı'nın havaalanından çıkıp Ebru'ya gitmesi fakat Ebru'da aradığını bulamaması oldu. Ebru'yu baştan beri sevmiyorum ama bunun gerçek sebebini bu hafta en berrak haliyle gördüm. Ebru beceriksiz ve salak. Ama en kötüsü sahte olması, gerçekten dost olamaması Aslı'ya. Bunun sebebinin Şahin olamayacağı açık, belli ki Ebru'nun çok uzun zamandır babasının varlığından haberi vardı fakat Aslı'nın bu hikâyeye dâhil olması çok yeni. Dolayısıyla Aslı'ya bu sebeple yaklaşmış olamaz. Peki ama Ebru Aslı'yı neden sevmiyor?
 
En yakın arkadaşım dediğiniz insan ağlayarak size geliyor, yapacağınız şey onu yargılamak mı olur? Dostluk öyledir ki, en kötü şeyi yaptığını da bilseniz yine de sararsınız kollarınızı ona. Yaptığı şeyi onaylamak zorunda değilsiniz, ama onu anlamaya çalışmak, onunla birlikte dertlenmek zorundasınız. Üstelik bunu hiç düşünmeden yaparsınız. Arkadaşlık bunu gerektiriyor diye değil, içinizden başka türlüsü gelmediği için.
 
Ebru söylediklerinde, yargılarında haksız değil. Aslı gün be gün daha çok içine düşüyor bir karanlığın ve kurtulması hayrına olur. Ama Ebru bunu öyle bir zamanda ve öyle bir üslupla söylüyor ki, dost değil de düşman olduğunu ilan ediyor her bir sözcüğüyle.

Bu sahteliğiyle, anlayışsızlığı ve sevgisizliğiyle Aslı'yı kandırmayı nasıl becerdiğini ise sorgulamamıza bile gerek yok: Aslı dünyayı iyi bir yer, karşısındakini de kendisi gibi içten ve temiz sanıyordu Ferhat'la tanışana dek. Ebru da Aslı'nın görmeyi bilmediği gerçeklerdendi işte.
 

Kötüyüm ben ayol, ne dostluğu? Yastıkla mı boğsam acaba uyurken...
 
En çok hoşuma giden şeyin Dilsiz-Hülya diyalogları olduğunu söyleyeceğim şimdi, onların diyalogları mı var ki diye sormayın sakın. Aslı ile Ferhat'ı konuşurken ne güzel anlattılar kendi dertlerini. Seven konuşmaz diyen Dilsiz'e, hiç mi konuşmaz, diye soran Hülya; Hülya, aramızda kalsın, deyince, aramızda bir şey olsun da, diyen Dilsiz öyle çok şey söylediler ki, Hülya'nın Dilsiz'e hâlâ abi diyor olmasını da, Dilsiz'in adını şimdiye kadar kimsenin sormamış olmasını da sorgulayacak halim kalmadı. Çok güzeller gerçekten.
 
Hiç mi konuşmaz, Dilsiz midir seven?
 
Hoşuma gidenlerden söz ederken sıranın Cem'e geleceğini hiç düşünmezdim ama oluyormuş. Yılmaz'ı sorgularken öyle laflar etti ki, sıradan bir günde, herhangi bir haber bültenini izleyip göreceğimiz 'adi' suçları ve onların ardından duyduklarımızı bir kalemde sıraladı, içini döktü. Söylediklerini buraya yazıyorum, gelip gidip okumalıyız bence, sorumluluk almaya ve yapılanların sorumluluğunun alınmasına hepimizin ihtiyacı var:
 
Taciz edersiniz: tahrik etti. Tecavüz edersiniz: şeytana uydum. Hırsızlık yaparsınız: ihtiyacım vardı. Adam vurursunuz: namusumu temizledim. Birinin canına kast edersiniz: kendimi tutamadım. Biriniz de çıkın, delikanlı gibi, deyin ki ben yaptım.
 

 
Yeter'in yenilgiyi hiç kabullenmeyişi, benim için en inanılmaz şeylerden biri olmayı sürdürüyor. Namık'ın evlilik kararına bozulmasına rağmen İdil'i kışkırtmaya ve onun da aklını karıştırmaya çalışıyor hâlâ. Başarılı da oluyor. Haberin gazeteye o halde çıkmasında parmağı var mı bilmem ama söylediklerinde haklıydı ve meyvesini toplamaya da başladı.
 
İdil de bunlara fena halde bozuldu ama bunun sebebinin aşk olmadığı açık. İdil, bir sebepten Namık'a zarar vermek istiyor ve Yeter'in söylediklerinde haklılık payı olması canını sıktı çünkü Namık eğer İdil'i sevmiyorsa, İdil'in yapacakları da Namık'ı İdil'in istediği kadar acıtmayacaktır. Sebebini bilmesem de İdil'in hedefine ulaşmasını istiyorum. Namık'tan ne koparsak, canını nasıl yaksak kârdır bence.
 
Handan'ın Namık'ın İdil'le evlenecek olmasına neden bu kadar sevindiğini anlayan biri varsa rica ediyorum beni de aydınlatsın. Bu konuda ben de tıpkı Yeter gibi düşünüyorum ve onunla aynı şeyi düşünüyor olmak da beni ürkütüyor. Handan Safiye'nin gidişine ve ölümüne üzülmedi, tamam, Aslı'nın gidişine sevindi, ona da tamam, Abidin'in masaya yumruğu vurmamasına kızıyor, hangi masaya hangi yumruğu vurması gerekiyor anlamıyorum ama, ona da tamam. Fakat İdil konusunda neden yüz seksen derece döndüğünü hiç anlayamıyorum.
 
Benzer şekilde, Vildan'a bir gün destek olup ertesi gün laf sokmasını, bir gün Cüneyt'i kenara çekip Vildan konusunda uyarmasını, bir gün Vildan'ı yok saymasını da anlamıyorum Handan'ın. Açıkçası sahnelerinden de sıkılıyorum hâlâ ama, Handan'ı biraz daha tanımamızın zamanı gelmedi mi?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER