Dizilerde, filmlerde ya da kitaplarda hiçbir an, öylesine olmaz. Tıpkı, ilk bölümün finalinin boşu boşuna kurulmadığı ve Hazan'la Yağız'ın olur olmaz karşılaşmadıkları gibi. Ve Sinan'ın da Hazan'a olan aşkından ötürü boşu boşuna değişmediği gibi. Sinan'ın Nil gibi ruh hastasına dönüşmesini asla istemediğimi üzerine basa basa yazmak isterim. Fakat, Yağız ve Hazan'a ulaşamadığı anda yaşadığı öfke, ikinci sezon, bu aşktan kolay kolay vazgeçmeyeceğinin kanıtıydı. İyi olan kazansın demek ne kadar hoştur bilinmez ama senaristin kalemi umarım güzel akar.
Hazım Bey'in ilk bölümden beri, anlamını çözemediğimiz bakışları da en nihayetinde sonuçlandı. Bölüm, sezon finaline çok güzel yürüdü aklımızda gereksiz soru işaretleri kalmadı ve tüm hikaye 13 bölümde, keskin viraja geldi; bundan sonrası bence şudur: Fazilet Hanım ve Kızları şimdi başlıyor!
Hazım Bey'in Ece ile yapacağı evliliğin, gerçek bir evlilik olacağını zannetmiyorum. Yani, inşallah olmaz. Ne midem, ne kalbim ne de aklım bunu kabul edemez çünkü. Ama gerçek ya da değil, Egemen'lerin ve Hazan'ın bunu sindirmeyeceğine eminim. Ve Fazilet Hanım... Üzülerek söylüyorum ki, onun bunu bile kabul edeceğine inanıyorum. Çünkü, Yağız'a iftira atacak raddeye gelmesi her şeyi gözler önüne seriyor.
Aşk-ı Memnu Yalısı'nda Adnan Bey'e karşı Firdevs Hanım gibi bir sahneydi bu hatta, gülmekten ölecektim. Hayaller Firdevs Ziyagil, hayatlar Bihter Ziyagil durumunun başka bir boyutunu yaşadık. Ve bu bebeğin de Egemen soyadını alacağını farz edersek, Allah da Selin'in gazabından hepimizi korusun. Çünkü kendisi mapustaki takıntısı Yasin'den çektiği tüm odağını, Ece üzerinde hiç düşünmeden harcayacaktır.
Yalıya düşen yıldırım Fazilet'in, Sinan ve Yağız kardeşlerden hangisinin Egemen olmadığı ile ilgili mevzuyu da şıp diye çözeceğinden hiçbir şüphem yok. Fakat bunun olaylarının seyrini nasıl etkileyeceği hakkında da bir fikrim yok. Fazilet, yalıya yıldırım gibi düşse de, Kerime'nin hayatına cemre gibi düştü sanırım; buna da diyecek bir şey yok.
Eski iç çamaşırı mankeni, ponçik Yasemin'in sonunu ise bilememekle beraber, Gökhan'ın elindeki CD'nin bambaşka bir şey olduğuna inanmak istiyorum. Çünkü Yasemin'i çok ama çok seviyorum. Durduk yere ağzımızın tadının bozulmasına hiç gerek yok diye düşünüyorum.
Güzide'nin hikayede sadece yer tutmasından bu hafta inanılmaz derecede rahatsız oldum. Tek işlevi, Hazım Bey'i azarlamak, bağırmak ve Fazilet'i kötülemek. Umarım ikinci sezon, hikayeye dahil olur ya da olaylara "etkili" bir yön kazandırır. Keza, dizide zaten sürekli bir yüksek ses durumu mevzu bahis.
Ve aynı şekilde, geçmiş hikayelerin deşilmemesinden de rahatsızım. İlerledikçe açılacağını düşünsem de, asla yol katetmeyen hikayeler var. Yağız'ın çocukluk travmasını, Fazilet'in kocasıyla meselesini, Yasemin ve Sinan'ın bir iki kez geçen ve bir daha anılmayan eski meselelerini merak ediyorum. Tamamı ikinci sezona sarkmasaydı iyiydi.
Hazım-Ece uçurum sahnesi, rejinin ve oyunculukların bangır bangır bağırdığı bir sahneydi; emeklere sağlık. Afra Saraçoğlu sahneyi kusursuz oynamış. Deniz Baysal, Alp Navruz ve Çağlar Ertuğrul'un içinde bulunduğu üçlü tüm sahnelere de bayıldığımı söylemek isterim. Ve bunlardan ikinci sezon bol bol görmek istiyorum. Nazan Kesal, hayat verdiği Fazilet'le çıtayı arşa taşıdı; serüvenin devamını merakla bekliyorum.
Ve on üç bölümdür canla başla çalışan, emek veren, dokunuşta bulunan herkesin gönlüne bereket! İkinci sezon görüşmek üzere...