“Asla vazgeçmeyeceğim!” diyerek çıktığı yolda koca yürekli
bir kardeş edindi Hülya kendine. Herkes yatağına huzurla yatacakken boş
yastıklara sarılacak bir kardeş. Sessizce saçlarının kokusunu içine çekip
gözyaşlarını içine akıtırken düğün dansını çalabilen bir kardeş…
Gitti Mahir… Kimseyi kırmadan ama kendi kalbini paramparça
olmuş bir şekilde eline alarak gitti. En çok da o koydu bana. Güzel insandı
Mahir. Çok güzel insandı…
"Hani hayat bir oyundu. Artık içime sinmiyor..."
Olgun Toker, öyle bir giyindi ki Mahir’i, ne desem bir
şeyler eksik kalacak gibi. Alamancı karakter çıtasını arşa çıkardı, oradan
indirebilene aşk olsun! Ders mahiyetindeydi her bir sahnesi.
Karakterlerine güzel kalpli olma yetisini yüklerken kendi
ayakları üzerinde durma becerisi de katmıştı Mahinur Ergun. Herkes bir yana öyle iki karakter
yarattı ki; birini hayranlıkla, birini gururla izledim.
Canımsın badem kız <3
Bade Cevher, sesimdi. En kritik anlarda bile içinden geçeni
sakınmadan söyleyen, geleceğe umut saçan bir genç kadındı Bade.
Ceylan ise tüm kadınların umuduydu, annesinin bile.
Ceylan’dan bir Aysel yaratmamak ne güzel bir mesajdı seyirciye.
Anne ve baba olmanın, ne denli meşakkatli bir deneyim
olduğunu izledik haftalar boyu. Her ne kadar Cevher kreşini açacak kadar çocuğa
sahip olsak da finalde, hepsi ince ince altını çizdi hikayemizin.
"Kalbimdeki eksik parçayı tamamladın sen." Kerim Cevher
Hülya ve Kerim’i anne baba yaparken aşık etti birbirine.
Yavru filleri sevmek için Kenya’ya gitme planları yapan adamdan çocuk nöbeti
tutan birine dönüştü Kerim. Kızının bebeklerine gelinlik diken bir kadın oldu
Hülya. Her şey olacağına varırdı ama değişmeden değişebilmek de herkesin harcı
değildi. Düğününde terk edildiği an içine yerleşen öfkeyi, gözlerine
yansıtabilirdi Hülya. Bir kor gibi yanan, sönmek bilmeyen tepkilerini bir anda
Hülya’ya yöneltebilirdi Kerim. Hem ilk günkü gibiydiler, hem de ilk günden
fersah fersah ötede.
Çok güzel ağlamış! <3
Kerim... Hayal kırıklıklarını önüne katıp Almanya'dan İstanbul'a dönen Kerim. Ne çok şey değişti hayatında, ne çok değişti Kerim. Hülya'nın gidişiyle tökezledi, canı yandı.
Hülya ve Kerim’in plağından mutlu bir şarkı yükseldi göğe…
Hayat Şarkısı, onlara mutluluk getirdi. Göğe bıraktıkları balonların ucunda ise
üç çocuk.
Bu fotoğrafın odağında tam 4 kişi var! Bu bebekler de hep çoğalıyor yaaa ^^
Hülya ve Kerim’den eksik kalmazcasına üç çocuk da Hüseyin ve
Zeynep’e düştü.
"Hey maşallah!" diyenlerde bugün...
Çocuklarının, torunlarının mutluluğuna huzurla bakıp
yaşlanmak da Bayram Bey ve Süheyla Hanım’ın payına düşendi.
Üniversite kapılarında bıraktık Bade'yi, onu gözlerinin içi gülerken bırakmak en büyük hayalimdi. Yine üzüldü, yine ağladı ama abisinin ve yengesinin mutluluğuyla gülecektir yine gözlerinin içi.
Hatçe Hala evlenirseniz ayakkabının altına adımı yazarsın artık değil mi?
Hatice Hala, Tamer Bey’le bir yola çıkmışken; Atıf ve Nilay
da hayatlarına bir misafir bekliyordu. Arda, bir bilinmezliğin içinde; annesi
insanların arasında kalmıştı. Ceylan, Cesur’uyla hayatın ritmine ayak
uyduradursun, annesi de bir gölge gibi peşlerinde olacaktı. Kaya, bildiğimiz
Kaya’ydı işte.
Gökten üç elma düştü ve bu hikaye de burada sona erdi. Hayatının en mutlu anı, kısa süreli kabusa dönen Kerim'in karnı acıktı; Hülya, saatlerce uyumanın hayalini kurdu. Hiçbir şey olmamış gibi, el ele girdiler mutlu yuvalarına. Gerçekliğinizden öperim. Yapmacık hayatların piyonu olmadan attığınız adımlara sarılırım kocaman...
Allah, huzurla çalışacağınız setler çıkarsın karşınıza. Emeklerinize sağlık. <3
Finale dönecek olursam... Hülya, gitmedi. Yaşadıklarını yaşatarak hayatına devam etti. Tıpkı zamanında kendi yaşadıklarını ablasının da yaşamış olduğu iftirasını köye yaydığı zamanki gibiydi o an. Gitse, efsane olurdu. Hele bir de Mahir'le yeni bir hayata başlasa. Ama sanıyorum ki o zaman "Bir daha Mahinur Ergun dizisi izlemeyeceğim!" tepkilerinden geçilmezdi. Mahinur Ergun'u yedirmeyiz elbet, orası ayrı mesele.
Yollar aştın, yine geldin bir yol başında kaldın.
Hülya, döndü. Zaten ya çocuklarıyla beraber giderdi ya da çocukları olmadan bir yere kımıldamazdı. Arabada çocukları da görsem gideceğinden emin olurdum sanırım, Mahir sinyali alacağını söylediğinde de çocukları kaçıracağını düşünmüştüm zira. Mutlu son ise Hayat Şarkısı'na en çok yakışandı. Tatlı bir şarkıydı dinlediğimiz, tatlı bir sonla veda ettik.
Hovardalık gömleğini haftalar sonra bağlayan, Bade'nin sınav meselesiyle Hülya'nın gençliğine ışık tutan, Emine'nin hikayesini anlatmak için tam 57 hafta bekleyen senaryo ekibinden intikam yemini edilen o ilk geceyi es geçmesi beklenemezdi zaten. Hikayemiz bir düğünle ve bir yeminle başladı; dokunduğu her şeyin yansımalarını göstererek kapandı.
İçimde kalansa şu oldu. Bahar'ın Hülya'ya duygulu bir 'anne' dememesi. Kelimeler her şey değildir elbet ama kısacık bir sahne görmeyi de çok isterdim.
Hayat Şarkısı’nı yola çıkaran Most Production, 57 hafta
boyunca ilmek ilmek işlediği karakterleriyle, replikleriyle Mahinur Ergun,
muazzam rejisiyle Cem Karcı, Hülya’yı oya gibi işleyen Burcu Biricik, Kerim’in
zaaflarını bile ustalıkla sırtlanan Birkan Sokullu, bir anlık bakışıyla bile
içimi titreten Ahmet Mümtaz Taylan başta olmak üzere emeği geçen tüm Hayat
Şarkısı ekibine yürekten teşekkürler!
Eller, eller, eller...
Veda etmek zor… Teşekkür listem de bir hayli kalabalık.
İstiyorum ki teşekkür etmediğim kimse kalmasın, gönüller kırılmasın. O sebeple
uzun uzun, sindire sindire veda etmek istiyorum Salı günlerimin en tatlı
sahibine. Asıl veda yazımı Cuma günü buluşturacağım sizinle.
57 hafta boyunca bana eşlik eden herkese çok teşekkürler!
Yepyeni hikayelerde buluşmak dileğiyle…