Aylar önce “Bazı yaralar asla kapanmaz…” diyerek başlamıştım
söze. Bazı yaralar çok zor kapanıyormuş diyerek devam edeceğimi bilmeden.
Hayatın bir seçimler ve vazgeçişler bütünü olduğundan bahsetmişim devamında.
Durduğumuz nokta, vedanın getirdiği hüznün sebebini de çok güzel açıklıyor
aslında. Hiçbir şey yazmasam, ilk bölümde yazdıklarımı çıkarıp koysam
ortaya; söylemek istediklerimi anlatmaya yeter mi? Yansımalar diyorum, güzeldir.
Büyüdünüz, birlikte...
An gelir, vedalar el sallar tepelerin ardından… Son kez
bakarsın, son kez kıvrımlarını kazırsın hafızana. Her şey bir gün biter, baki
kalansa o yolculukta biriktirdiğin güzelliklerdir. Uzun yollar alıp sanki hiç
yol almamış gibi davranabilmek ne ilginç. Ve de ne güzel.
Gitmek kolay değil. Kırgınlıkları bir ömür büyütmek de.
Hayat, yaşadığın güzellikleri biriktirdiğin bir kumbara.
Bazen o kumbarayı açıp saydığın, “Bu kadar yetmez!” diye biriktirmeye devam
ettiğin. 57 hafta boyunca hüznü, neşeyi sakladığım kumbaram ağzına kadar
güzellikle dolu şimdi. Açıp açıp bakacağım, yollarına ‘iyi ki’ler sereceğim…
Aynı bakışlar!
Sevgisizliğin açtığı yaraları sarmaya çalışırken duvardan
duvara savrulan Hülya, bir yaprak gibi savurdu Kerim’in bedenini. Bazı
yaraların kapanmasının tek çaresi, aynı yarayı en sevdiğinde açmakmış meğer.
Ben dün gece Hülya’dan bunu öğrendim. Yaptığın hataların, hata olduğunun
farkına varabilmenin yöntemi de yaptıklarının başına gelmesiymiş. Kerim’den de
bunu öğrendim.
Sessiz haykırışlar!
Hülya ve Kerim’in mutluluğu, Hülya’nın tırnaklarıyla
kazıyarak elde ettiği bir yapı olsa da Hülya’nın bu yapıyı parmağının ucuyla
bozabileceğini gördüm yeniden. Hülya, böyle büyüdü. Gerektiğinde sevdiklerinden
vazgeçebilmek anca ona yakışır.
Unutulmayan acılar!
Hülya, ne zaman ki ‘Çamoğlu’ soyadına yakın duruyorsa işte o
zaman içindeki cesur kadın daha da yüksek sesle bağırıyor. ‘Cevher’ oldukça
değişmesi, sakinleşmesi ve hatta yumuşaması da hep bundan. Çamoğlu ruhuyla Kerim’i
nikah masasına oturturken, yine aynı Çamoğlu ruhunun bedenini sarmasıyla bir
oyunun içine giriverdi bir anda.
Hatalar, hatalar, insana dair hatalar!
Çamoğlu ruhu… Hikayemizin filizlenip de kök saldığı günlerin
getirdikleri… Yıllar sonra Emine’yi gören Bayram Cevher’in bakışlarına gizlediği
hüznü damıta damıta anlatması. Emine hikayesi az çok bildiğimiz bir hikaye olsa
da Bayram Baba’nın hafiften titreyen sesiyle geçmişin tozlu yollarında gezinmek
ne güzeldi. Emine’den vazgeçip Süheyla ile çıktığı yolda tozlarından arınırken
durup durup toza bulanması bir de.
"Babasın sen..."
Suçluydu Bayram Bey… Hayatlar değişti onun yüzünden.
Hülya’nın sevgiden yoksun çocukluğunun sebebi de Bayram Bey’di. Fakat ilacı da
Bayram Bey oldu. Babası oldu Hülya’nın, sarıldı, sarmaladı…
Zaman zaman farklı yerlere uzansalar da Süheyla Hanım, anne
olmaya çalıştı bir şekilde.
Zaaflarla büyümek, büyütmek!
Hüseyin, abi oldu Hülya’ya. Çok kızdım Hüseyin'e ama varlığı yetti Hülya'ya.
Zeynep, sırdaş oldu. Kötülüklerin nasıl güzelliklere sebep
olabildiğine bir işaret oldu.
Yazı devam ediyor...