Sezonun alt başlığına ismini vermesinden dolayı ilk bölümden beri yolunu gözlediğimiz Bağdat Savaşı sekansı ise beklediğimden çok daha iyi çekilmiş bir şekilde yansıdı ekrana. Muhteşem Yüzyıl serisindeki büyük savaş sahnelerinin bir bileşimi gibiydi izlediklerimiz. Meydan muharebesinin büyüklüğü sebebiyle Mohaç Savaşı’na, savaş sırasında dövüşen karakterlerin düşmanlarıyla birebir mücadelelerine odaklanmasıyla da ilk dizide Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid arasında Konya Ovası’nda gerçekleşen savaşa benziyordu. Ama her iki savaş sahnesinden de büyük ve güzel bir farkla.
 
Türk dizi sektöründeki savaşlı dövüşlü sahneler, ortadaki mücadelenin destansılığını vurgulayabilmek ve biraz da aksiyon kısmındaki falsoları seyircinin gözünden kaçırabilmek için sıklıkla slow motion tekniğine başvururlar malumunuz. Bu hafta izlediğimiz savaş sahnelerinde de kâfi miktarda slow motion kullanımı vardı. Ancak daha önce tanık olmadığımız kadar gerçek zamanlı, büyük çapta dinamik kavga dövüşler de gördük.
 
Kameranın savaş alanındaki askerler arasında fıldır fıldır dolaştığı, kıran kırana geçen savaşı yavaşlatmadan layıkıyla yansıttığı anlar çok güzeldi. Meydan savaşı dendiği zaman kendi yapımlarımızda da görebilmeyi hep hayal ettiğimiz aksiyonu gayet güzel bir şekilde gördük ve yaşadık. Emek sarfedilerek ve özenilerek çekildiği belliydi. Keşke bu tür hızlı kurguyla kotarılmış, nefes nefese daha bile çok kare izleyebilseydik. Ancak haftalık olarak çekilen bir yapımdan daha fazlasını beklemek şimdilik hayalperestlik olacaktır. 

Savaşan tarafların üstleri başları ve yüzleriyse biraz fazla temiz kalmıştı. Daha kan revan suretler, daha pis ve perişan kıyafetler görmek isterdim tabii ama RTÜK gerçeği varken bu tür detaylara artık pek de bir şey diyemiyoruz. Her ne kadar savaştan sonra kulaklarım, 4. Murad'ın söylediği rivayet olunan ; "Bağdat'ı almaya çalışmak Bağdat'ın kendisinden daha mı güzeldi ne?" sözünü aramış olsa da daha iyi bir savaş sahnesi yapılana kadar şimdilik en iyisi bu diyebilirim. Tebrikler.
 
Savaş sahnelerinin bir diğer güzelliği ise 4. Murad’ın bir padişahtan da önce bir asker olarak aksiyonun tam orta yerinde yer almasıydı. Bu tür büyük savaşlarda ordulara kumandanlık eden imparatorlar son ana kadar kendileri olaya dahil olmaz ve en iyi askerlerinin savaşı yürütmesini beklerler malum. Örneğin Mohaç Savaşı’nda da Kanuni Sultan Süleyman’ı ya da Pargalı İbrahim’i atları üstünde ya da atlarından inip savaşırken görmemiştik. Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid’in savaşında ise Şehzade Selim’in yerinden kıpırdadığını bile görmemiştik.
 
Oysa ki 4. Murad rolünde Metin Akdülger aksiyonun ve savaşın asıl kahramanıydı. Benzer savaşlar öncesinde hep at sırtında yapılan askeri galeyana getirme konuşmasını 4. Murad atının üstünde değil, ordusunun önünde yürüyerek yaptı. Sonra da kılıcını kaldırdığı gibi askerinin başını çekti ve cenk meydanına daldı. Kılıç savurdu, mızrak savurdu, yumruk savurdu, yerlerde yuvarlandı ve Bağdat Fatihi ünvanını bileğinin hakkıyla elde etti. Muhteşem Yüzyıl serisinden geçen padişahlar içinde fiziksel anlamda en zorlayıcı olan karakterin altından layıkıyla kalktığı için Metin Akdülger’e kocaman tebrikler.
 
Ve bunca hengamenin arasında kamera düzenli aralıklarla Genç Osman’ı takip etmeyi de unutmadı. Savaşanları gösterip gösterip, aralarda da elinde taşıdığı üç hilalli sancakla Bağdat kapılarına doğru koşturan Osman’ı seyirciye hatırlattı. Ta ki Osman kolunu kesen kılıç ve göğsünü delen okla yere yığılana kadar. Tam bu anlarda çalmaya başlayan Genç Osman Türküsü de taşı gediğine oturttu. Çok detaylı anlatılmayan karakter gibi türkünün de tamamını değil, sadece bir kısmını duyduk Aytekin Ataş’ın sesinden. Başta da dediğim gibi Genç Osman destanı ve türküsü Bağdat Seferi’ndeki bir lezzet olarak kaldı. Belki de böylesi daha iyi olmuştur, kimbilir.
 
Savaş sonrasında hızlı bir şekilde Vezir-i Âzam’lık mevkiine oturan Kemankeş Mustafa Paşa ise Şah Safi’yle görüşüp makamındaki ilk büyük zaferine imza attı. Hepimiz 1623-1639 yılları arasında yaşanan Osmanlı-İran Savaşı’nı sona erdiren ve bugünkü Türkiye-İran sınırını belirleyen barış antlaşması Kasr-ı Şirin’i tarih derslerinden iyi biliriz ama çoğumuz bu antlaşmayı imzalayan kişinin 4. Murad'ın vezir-i âzamı Kemankeş Mustafa Paşa olduğunu bilmeyiz. Bahanesiyle bilmeyenler de öğrenmiş oldu. Şah Safi karakteri dizide kendine yer bulabilse ve antlaşmanın imzalandığını birebir görebilsek çok daha etkili olurmuş tabii. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER