Hani bazı diziler ve filmler vardır; izleyicisi
olduğunuz için kendinizi şanslı hissedersiniz. İlk bölümden beri dizinin
izleyicisi olduğum için kendimi zaten şanslı hissediyordum ama, 35.bölümle
beraber, iyice tescillendi bu durum. İçerde
izleyicisi olduğum için gurur duydum resmen. Hiçbir şeyin sonunu görmeden,
fikir sahibi olmamak gerektiğini de anladım. Pazartesi akşamı o kadar çok duygu
değişimi yaşadım ki, sebep olan herkesin emeğinden öperim! Bölüm yorumumu yazayım,
genel değerlendirme mi yapayım, yoksa direkt Aras Bulut İynemli’yle ilgili mi
bir şeyler yazayım kararsızdım. En son hepsinin toplamındandan ve elbette bu bölümden
bahsetmek istedim.Yılmaz brothersların kavuştuğu bölümle ilgili bir şeyler
yazmasaydım, olmazdı. O yüzden, finallerimi bir kenara bırakıp şu an bu
satırları yazıyorum. İnşallah finallerde, dizide izlediğim yerlerden çıkar. ^.^
Hepsinden evvel, İçerde
senaristlerini çok şanslı buluyorum. Bölüm sayısı belli olduğu için, hikayeye
ve karakterlerine asla ihanet etmek zorunda kalmamak şahane bir olay bence.
Zaten, sektörün şu durumunda, kaç proje baştan bölüm sayısını belirleyip,
şahane reytingler alıp, fenomen olup, yoluna gayet güzel devam ediyor ki? Son birkaç
bölüm dışında İçerde’de pek kızdığım
şeyler olmadı açıkçası. Senaryonun tercihinde sevmediğim noktalar oldu elbette.
Bölümle ilgili konuşmadan, ondan da biraz bahsetmek isterim müsaadenizle.
Mesela ben, Melek’i öldürmeyi asla tercih etmezdim.
Çünkü o, Sarp’ın mutlu sonuydu. Benim finalimdeki tabloda Sarp’ın eşi, Melek
Yılmaz olarak vardı. O ölünce Sarp’ın mutluluğunu elinden aldılar gibi
hissettim. Ve Melek; senaryoda önemli bir yeri olan bir karakterdi bana göre.
Ama tam anlamıyla kullanılmadığını düşünüyorum. Mesela Melek yaşamalıydı ki,
Celâl’e hem Mert’e hem Sarp’a hem de kendine yaptıklarının hesabını fazla fazla
sorsun. Teyzesinin söylediği yalanları
öğrensin, Celâl’den bir kere daha nefret etsin. Melek dışında hiç kimse Celâl’in
canını o kadar fazla acıtamazdı. Neyse, Allah rahmet eylesin. ^.^
Bir ara şu günler hiç geçmeyecek sanıyordum. :)
Ölümden bahsetmişken, Yusuf müdürün ölümü de bir o
kadar ani oldu bana göre. Hiç beklemiyordum açıkçası. Kebapçının ceza çektiğini
görmeden nasıl ölür bana bir açıklar mısınız? Ailesinden bile vazgeçmiş, ömrü
boyunca mutlu olmamış bir adam, Celâl’in adalet karşısında yargılandığını
görmeden ölmemeliydi. Hatta bence hiç ölmemeliydi! Ayol adam evladına bile
doyamadı. Gerçi evladı da bence hainin dibi çıktı ya, neyse birazdan geleceğim
o konuya.
Senaryonun tercih ettiği birkaç yolu sevmediğimden
bahsettim ya; bir de eksik bulduğum birkaç konu var: Birincisi, Celâl ve Yusuf’un
neden düşman olduğunun tam olarak izleyiciye verilmemesi. Düşmanlıklarına dair
elimizde bir tek flashback var. Celâl’in Yusuf’a kazık attığını, polislikten
ettiğini hepimiz biliyoruz. Ama başka neler oldu? Mesela Yusuf müdür nasıl geri
döndü mesleğine? Sadece tek bir kazıkla olabilecek bir şey değildi bence bu
kadar düşmanlık. Bu konu hikayenin bel kemiklerinden biri olduğu için, çok daha
detaylı incelenmeliydi. Diğer bir konu ise, tabii ki Eylem. Ayol bu kız ağaç
kovuğundan mı çıktı? İlk bölümde Füsun’la yaşamasıyla ilgili birkaç cümle
dışında, ne ailesinden bahsedildi ne de tam anlamıyla kim olduğuyla ilgili.
Bence Eylem, Mert’in sevgilisi olmaktan çok daha fazlası. Finale doğru
yaklaşırken, onun hikayesinin işlemedikleri için üzgünüm açıkçası. Bu saatten
sonra da işlemelerine vakit kalır mı, bilmiyorum. Bir de ben Eylem ve Mert
ilişkisini çok seviyorum. Keşke onları çok daha fazla izleme şansım olsaydı
diyorum.
Bölüme gelecek olursak, son sahneye kadar ne çenem
durdu ne de tweetlerim. 35.bölüm 3.fragmanı çıktıktan sonra, bir tanıtım ne
kadar çok izlenebilirse, o kadar izledim galiba. Her izlediğimde bölüm için
heyecanım bir kere daha arttı. 35 koca haftadır hepimizin tek dileği olan şey, gerçek oldu.
Oldu da, son sahneye gelene kadar ay ben ne konuştum! Mert’in, Coşkun’u
vurmasıyla öyle bir şok oldum ki; “Sarp ve Mert’in kavuşma sahnesi cennetten
galiba.” diye düşünmeye başladım. Ben şok, ben iptal dediğim sahnelerden biriydi.
“Aileni bilen tek adamı nasıl öldürürsün Mert?” diye kendi kendime konuşuyordum
mesela en son. Sonrasında da, Melek hiçbir işe yaramadan öldü, Yusuf müdür
Celâl’in yaptıklarını çektiğini göremedi, Coşkun sırlarıyla beraber öldü
cümlelerini kurmaktan alamadım kendimi.