Uçurtma bayramları*
"Başımı omzuna yaslamaya/ Hayata yeniden başlamaya/ Bağında, bahçende, pınarlarında/ İçimi yıkamaya geliyorum."
Geçen haftaki dinginlik ve adeta bir sihirli halıyla gökyüzünde dolaşıyormuş hissi veren, mutluluk bulutuyla kaplı bölümden sonra yürekleri ağızlara getiren bir bölümle özüne döndü bu hafta. Ve bundan sonsuz haz duyuyorum. Elbette ki mutlulukları izlemeyi de seviyorum ama bir yandan da bu heyecan, bu aksiyon, bu gerilim de ilgimi ve hevesimi diri tutuyor. Kemal'in plan üstüne plan kurup Emir'i sonsuza dek savuşturmaya çalıştığı, baştan sonu heyecan yüklü bir bölümdü. Öyle ki son anları, Fenerbahçe maçının seri penaltılarına denk gelmiş olmasına rağmen, kanalı değiştirip de penaltıları seyredemedim bile.

Artık herkesin ortak isteği Nihan ve Emir’i ayırmak. Kimisi bunu Nihan’ı kurtarmak, kimisi de Emir’i kurtarmak olarak adlandırıyor ama ne fark eder? Ha Ali Veli, ha Veli Ali. Müjgan Hanım’ın kendi isteğiyle Kemal’e gitmesi ve kendisini Nihan’a karşılık Emir’e bir koz olarak kullanmasını istemesi şahane bir hamleydi. Oğlunu kurtarmak isteyen bir annenin çabasıydı bu. Ama Kemal’in etik davranası tuttu. Kemal’e bu yüzden kızsam mı, onu sarıp sarmalasam mı kararsız kaldım. Fakat onu kaçırmaya gelen Ayhan’la, kimse zarar görmesin bahanesiyle kaçıp gitmeyen, kurtulmaya bu kadar yaklaşmışken bu fırsatı elinin tersiyle iten Nihan’a kızdığımı biliyorum. Gitse kim zarar görecekti ki? Nerede o “Kimse kraliçeyle pamuk prensesi kötülük kalesinde hapsedemez.” diyen inançlı kadın? Yaralı bir hayvanın inine girmeye korkmadığını söylemişti üstelik. “Kızımı almadan hiçbir yere gitmeyeceğim, bana bunu yapamazsın!” diye söylenen ve fakat gene de o arabaya binip giden Nihan’ı da anlayamadım. Üstüne bir de Emir’e vekalet vermesi beni hayrete düşürdü.


Ne kadar uğraşsan da, bu özgürlük hareketini durduramayacaksın Emir!

Kemal’in Nihan’ı takip etmek için, saat hamlesi çok zekiceydi. Aklını seveyim be Kemal! Akreple yelkovan nerede durursa dursun, aslında saat artık kavuşmaya beş var. Ama keşke Nihan’ın da bu saatten haberi olsaydı. O zaman, hem Nihan’ın Ayhan’la gitmeyişi, hem de fazla estirip savurmasına rağmen eninde sonunda Emir’le gidişi, o an durumu kurtarmak için vekaletnameyi imzalayışı daha bir yerine otururdu benim gözümde. Kemal’in bir B planı olmasının verdiği rahatlıkla daha sorunsuz bir gidişi tercih etti diyebilirdim.

Emir’in bölümün başında yaptıkları resmen tacizdi. “Sıktığım boğaz benim, daralan nefes benim. Çünkü sen benim nefesimsin.” dedi ama gerçekten seven insan o nefesi kesmez, aksine o nefese nefes katar, can olur. Bu kendini öldüreceğini bile bile, Nihan’ı da sırf başkalarının olmasın diye öldürmek, sağlıklı bir bakış açısı değil maalesef ki. Tabii Emir’den de artık aşk konusunda sağlıklı ve doğru bir adım beklemek büyük hayalcilik olur. İflah olmaz bir hayalperest olan ben bile bu kadarını bekleyemiyorum. Müjgan Hanım’ın dediği gibi, hayallerle gerçekler arasında kalınca artık ben de gerçekleri seçiyorum. Emir’in Deniz’le olan sahneleri hâlâ yüreğimin bir köşeciğini sızlatsa da artık yapacak bir şey yok. Emir yalnızlıktan şikayetçiyse eğer, o yalnızlığı gidermeye niyetli ve gönüllü olanlara azıcık bile olsa gözünü açması gerekmez mi? Sevmek kaybetme korkusunu da beraberinde getirir elbette. Ama korku Emir Kozcuoğlu gibi bir adama sağduyu katmaz, aksine bir zaafı olduğu için bunu saklamak uğruna onu daha da saldırganlaştırır.

Yazı devam ediyor…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER