Gülbahar Sultan ve Sinan Paşa’nın Şehzade Bayezid için
yürüttükleri savaşın ve Şehzade Bayezid’in de Şehzade Kasım’la iyice ayyuka
çıkan sürtüşmelerinin devam edip gitmesini bir kenara bırakırsak 48. bölüm asıl
olarak konuk oyuncu olarak kadroya dahil olan yeni karakterleriyle öne çıkan
bir bölüm oldu. 4. Murad döneminin ünlü kişilikleri olan şair Nef’i ve Bekri
Mustafa gibi isimler çok hoş sürprizler yaptılar seyirciye. Bölüm ister istemez
tarih koktu.
Dönemin en büyük kaside üstadı olan şair Nef’i rolü
Serkan Keskin’e emanet edilmişti. Eceli gelen Nef’i payitahta yaklaştı
diyebileceğimiz bir şekilde, ancak ömrünün son iki yılına girdiğinde diziye
dahil olan Nef’i için daha yaşlı bir ismi görmeyi beklerdim açıkçası. Ne de
olsa 63 yaşında hayatını kaybeden bir isim. Serkan Keskin’in Nef’inin bu
yıllarını canlandırmak için fazla genç olduğu kesin ama gereksiz bir şekilde
komedi unsuruna çevrilip ağırlıkları ve önemleri bence zerrece verilemeyen Hezarfen Ahmed
Çelebi ve Evliya Çelebi karakterlerinin aksine daha bir aklı başında ve
oturaklı şekilde yansıtıldığı kesin. Dönemin devlet erkanı hakkında yazdığı
hicivleriyle pek çok kişinin şimşeklerini üstüne çeken ve sonunda sivri dilinin kurbanı olan kendisi gelir gelmez şiirlerinden birkaç kuple de örnek sundu.
Bu noktada Şeyhülislam Yahya Efendi ile sürtüşmelerinin hemen
açık edilmesini ve âşık atışması misali tarihe de geçen o meşhur atışmalarının karakterin
ayağının tozuyla diziye dahil olduğu ilk bölümden kullanılmasını biraz erken
buldum. Ebusuud Efendi Yunus Emre sevmezdi, belli ki Yahya Efendi de Nef’i
sevmiyor. En azından bir sonraki bölüme bırakılsa daha iyi olurmuş bence.
Tabii bu sahneler 4. Murad’ın meşhur içki alemlerinin de
dizide gösterilmeye başlanması açısından önemli oldu. Normal şartlar altında,
tarihten bilinen bir gerçek olmasına rağmen bir Osmanlı padişahının içki içip keyif
çatarken gösterilmesi bayağı tantana çıkarırdı ancak dizinin yayın saati ve
reyting durumu bu anlamda işe yaradı denebilir. Vaktiyle Timur Savcı ilk dizi
başladığında, kullanılan bardakların içi görünmediği için Kanuni’ye içki
içirildiği şeklindeki haksız eleştiriler yüzünden üzüldüklerini söylemişti.
Hatta sırf bu nedenle olduğunu sanıyorum Kösem’de içi görünen cam bardaklar bol
bol kullanıldı ve kullanılıyor. Bu nedenle yapım ekibinin bu noktada geri adım
atmayıp, Galata’daki işret akşamlarını göstermeye cesaret etmiş olması hayli
memnun edici.
Öte yandan ahaliye tütünü, kahveyi, içkiyi yasak, yasaklarına
uymayıp içenlere de dünyayı dar eden 4. Murad’ın, mevzu bahis kendisi olunca koyduğu
yasaklarla nasıl çeliştiğini de gösterdiler bir güzel. Zaten geçen bölümde
Abdülmecid Sivasi Efendi’ye alkolün, tütünün bahane olduğunu, yasakların asıl
sebebinin sözünü ahaliye geçirip geçirememek olduğunu açıkça söylemişti.
Bu
bölümde de Nef’iye ; “zaten sorun meyde değil. Meyi içtikten sonra eline,
beline ve diline sahip olamayanlarda” diyerek kendi durumunu da akladı. “Yasaklıyorum
ama ben içerken yasağı kaldırıyorum” dedi. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu
dedik ister istemez. Ahaliye söz geçirmek için başka yollar da bulunabilirmiş
sonuçta. Bir padişah olarak içki içenlere bunca kök söktürdükten sonra, kendi
ölümünün de yine içkiye olan aşırı düşkünlüğünden kaynaklanması kaderin bir
cilvesi olmuş resmen.
Silahtar Ağa’yla birlikte bu işret meclislerinin birinden
geri döndükleri bir gece, kendilerini Galata’dan Sarayburnu’na geçirmesi için
bindikleri kayıkta karşımıza dönemin bir diğer renkli tarihi kişiliği olan
Bekri Mustafa çıktı. Adını bir kere daha anacağım üzere, Türk seyircisinin daha
önce 1996 tarihli Mustafa Altıoklar filmi İstanbul Kanatlarımın Altında
filminde Savaş Ay’ın bedeninde görüp sevdiği bu renkli ismi bu defa Burak Çimen’in
yorumuyla izledik. Tabii Çimen’in isminin bölüm jeneriğinde değil, konuk
oyuncular arasında geçmesinden mütevellit, karakteri dizide pek de öyle uzun
boylu göremeyeceğimizi sanıyorum.
Tıpkı Nef’i ve Yahya Efendi arasındaki atışmanın dizeleri
gibi yine tarihten bilinen o klasik hikayeyle ekranda arz-ı endam etti Bekri
Mustafa. Sultan 4. Murad olduğunu bilmediği 4. Murad’a bir testi şarap uzatan,
sonra da kendisini test eden Murad’a içki içmenin denizde değil karada yasak
olduğunu, padişahın ruhunun duymayacağını söyledi. “Peki ya ben 4. Murad’sam, o
zaman kendini nasıl kurtaracaksın” diye soran padişaha, “iki yudum içince kendini
sultan zannetmeye başladı. Bütün testiyi içse hâşâ dünyayı ben yarattım diyecek”
şeklinde nükteli bir cevap verince, tatlı dili sayesinde canını kurtardı. E
biraz da eğlenceden dönen Murad’ın keyfi yerinde olduğu içindir herhalde ^^
Bekri Mustafa’yı görmek hoş oldu tabii ki ama Burak Çimen’in
yorumunda pek de karakterin lakabını almasına sebep olan bir sarhoşluk hali
göremedik açıkçası. Ayyaşa benzemek şöyle dursun, gayet de ayık görünüyordu. Daha
sonra kendisini yine görür müyüz bilmiyorum ama eğer görürsek ağzı yüzü kaymış,
şapşalca işler yapan, daha sarhoş ve daha komik bir Bekri Mustafa görmek
isterim açıkçası.
Bu sevimli sahnenin en büyük kusuru ise Bekri Mustafa
küreklere sık sık asılmasına rağmen, son kare haricinde üçlünün hiç de su
üstünde ilerliyormuş gibi görünemedikleri CGI çalışması olmuştu. Mustafa’nın onca
hamlesine rağmen kayık suyun üstünde öylece durdu. Keşke arka plana
yerleştirilen İstanbul görüntüsü biraz daha akıcı hareket edebilseymiş.