İyiler vs Kötüler
Yaptıklarının hesabını bir bir vereceksin!
Geçen hafta, Emir Asu’nun yakasına yapışıp, Kemal’le Nihan’ın da hem Gürcan’ı hem de Tarık’ı enselemesine ramak kalınca; Nihan’ın kazasındaki Asu planının ve Ozan’ın ölümündeki Gürcan parmağının açığa çıkmasını dilemiştim. Bunlar bana göre, Asu’yla Gürcan bağı ve Asu’nun Ozan’ın ölümündeki azmettirici olduğu gerçeğinin yanında ufak sırlardı ve ortaya çıkarlarsa hikayeyi birkaç adım ileriye taşıyacaklarını düşünmüştüm. Tabii ki Asu’nun gerçek yüzünün de ortaya çıkmasını isterdim ama hem dizi sürelerinin uzunluğu, hem de sezon sonuna daha çok vaktin olması nedeniyle bunun gerçekleşmeyeceğine kendimi ikna etmiştim. Aslında bir seyirci olarak, bu kurgu dışı “bahaneyi” hikaye akışında kabul etmek zorunda değilim. (Ama neyse ki çok anlayışlı ve kanaatkâr bir izleyiciyimdir.^^) Hikayenin yazılımında kritik noktaları belirlemek ve büyük sırrın finale beş kala çıkması klişesine düşmemek için gerekli yaratıcı adımları atmak da hikaye anlatıcısının görevi. Ve bu hafta bu görevi layıkıyla yerine getirdiler. Hem Asu düğümünü çözerek, hem de Asu üzerinden yeni düğümler atarak…

Öncelikle Gürcan’ı konuşturmak Kemal ve Ayhan’ı bayağı zorladı, ki ben Gürcan’ın ailesini sağlama almak için Kemal nasıl oldu da bir iki adam görevlendirmedi orasına şaşırdım. Benim bildiğim Kemal böyle konularda daha geniş açıdan bakar, daha çok yönlü düşünürdü. Bunu yapsaydı ne saatlerce adamı konuşturmak için Ayhan ter dökecekti, ne de kimin iyi kimin kötü olduğunu karıştırdığımız, hangi aracın arkasından kimin çıkacağını kestiremediğimiz karanlık gece baskını yaşanacaktı. O anlar başta heyecanlı geldi ama sonra uzayınca ilgimin birazcık dağıldığını itiraf etmeliyim. Bir Tarık, bir Emir’in adamları, bir Kemal, bir Ayhan derken kim kimi gördü, kim kime ateş etti valla kafam ambale oldu. Ama eminim ki çokça emek sarf edilmiştir, çünkü bayağı uzun ve detaylı sahnelerdi. Yalnız Tarık nasıl ikna edildi ve o adamların arasına karıştı hiç anlam veremedim. Neymiş, Gürcan Asu’yu o görüntülerle tehdit ediyormuş! Gürcan sokaktan elini kolunu sallayarak geçerken o görüntüler kucağına düşmedi ya. İnsan bu açıklama üzerine bir sorar “Bu adam seni nereden buldu, niye görüntülerde olan bizi değil de seni tehdit ediyor Asu, sen ne alaka?” diye.

Ayhan’ın deposuna yapılan baskında Leyla vurulacak diye endişelendim açıkçası. Gerçi Ayhan yerine o vurulsaydı, Ayhan’a yaptığı o ayrılık konuşmasında gözümde daha haklı olabilirdi. Ben bu kavgayı biraz temelsiz buldum açıkçası. Leyla Ayhan’ın “karanlık” mazisini biliyordu. Buna dair endişeleri ve geleceklerine ilişkin tereddütleri varsa da, bunları daha evvel hiç hissettirmemişti. Bu yüzden Ayhan’ın sadece bir kere telefonunu açmamasıyla huzursuz olup, köprüleri birdenbire atması şaşırttı beni. Üstelik de Ayhan, Kemal’in işi, daha da doğrusu Nihan’ın kardeşinin katilini bulmak için bu işlere bulaştı ve bunu da Leyla’ya söyledi. Leyla serzenişlerinde haklıydı; kimse belinde silah taşıyan bir adamla birlikte olmak, her an sevdiğim insana bir şey mi olacak korkusunu yaşamak istemez. Ama keşke daha evvel buna benzer ufak tefek sürtüşmeleri olsaydı da bu da bardağı taşıran son damla diyebilseydik. O zaman her şey daha bir yerine otururdu.


Buranın adını uçurtma tepesi yerine sırlar tepesi mi koysaydık acaba?

Gürcan’ın zorlu itirafından önce Kemal, ilk olarak Zonguldak, ardından Hakkı Bey bağlantısı nedeniyle Asu ve Gürcan arasında da bir bağ olabileceğinden şüphelenmişti fakat Nihan yine de başta bir konduramadı. “O kadar da uzun boylu değil…dir herhalde.” dedi ama Asu o kadar da uzun boylu olduğuna göre, yaptıkları da kendi boyuyla yarışacak ölçüde uzun boylu işte. Üstelik Gürcan Asu’yu hem ihbar etti, hem de tüm süreci baştan sona da anlattı. Asu’nun, freni patlak kamyon gibi yokuş aşağı gittiği belliydi. Ozan’ın ölümüyle ilgili olarak Emir tarafından yakalanmasını da beklerdim ama iyiler takımının bu büyük sırra karşı taraftan daha çabuk ulaşması, hiç beklemediğim bir adımdı. Üstelik bunun yanında Nihan'ın kazasına ilişkin gerçekleri de öğrendiler.

Nihan en son kendi başına kahramanlığa soyunduğu zaman, bir soğuk hava deposunda kilitli kalmıştı. Bu sefer de benzer bir belaya sokacak başını diye endişelendim ama neyse ki korktuğum gibi olmadı. Hatta Asu’nun kendisini öldürmeye teşebbüs ettiğini öğrendi. Gerçi, Kozcuoğlu kardeşlerin annelerinden azar işittiği anda içeriye daldığında daha büyük bir tepki vermesini beklerdim. Tıpkı Zeynep’in üstüne yürüdüğü gibi Asu’nun da üstüne yürümesi, daha da çok bağırıp çağırması gerekiyordu bence. Çünkü kendi hayatı da, minik Deniz’in hayatı da Ozan’ın hayatından daha değersiz değil. Onun öldürülmesine verdiği tepki kadar, kendisine düzenlenen suikasta da tepki vermeliydi.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER