Her Sezin bir gün mahkemeye çıkacaktır.
Üç gün demişken; üç günde Kemal ve Nihan’ın toparlanmasını nasıl sevinçle karşıladıysam, üç günde mahkemeye çıkıp üstüne bir de ceza alan Vildan’ı da kahkahalarla izledim. Cezanın içeriğine hadi bir şey demiyorum ama üç günde ceza kararı mı verilir, gözünüzü seveyim. Bu kadar kısa sürede, ifade alma, soruşturma, iddianamenin hazırlanıp kabul edilmesi ve kararın verilmesi gibi bir süreç kuzey Avrupa ülkelerinde veya Amerika’da bile yok. İki ifade ve tek celseyle karar mı verilir? Hukuk bilmeye bile gerek yok, az buçuk gazete okuyan, haber takip eden biri de adaletin ne şekilde işlediğini veya daha doğrusu işlemediğini bilir. Vildan ifadesini verdikten sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılsaydı, birkaç bölüm sonra da biz başka celse görmeden onun yargılanıp gene bu cezayı aldığını birilerinin söylemesinden öğrenseydik ne kaybederdik? Mevzuyu yüzeysel geçin; ağır tahrik, etkin pişmanlık filan bunlardan bahsetmeyin amenna ama üç gün içinde de paket program halinde yargılayıp cezayı önümüze koymayın.

Vildan’la ilgili olarak Fehime Hanım’ın verdiği tepkiyi çok yerinde buldum. “Suçu ne olursa olsun, hiçbir evlat ölümü hak etmiyor.” mesajını da sevdim. Ancak, ölmüş Ozan’a intihar süsü veren, onu öldürdüğüne inandığı kardeşini ihbar etmeyen Tarık’ın yüzsüz gibi, acının ucu kendine dokununca birden kaplan kesilmesini abes buldum. Nihan’ı, annesini ihbar edecek mi diye takip etmesi yetmediği gibi, etmediğini düşündüğünde de onca hadsiz sözü sarf etti. İnsan bir dönüp de kendine bakar yahu! Ayrıca yedi kat elin kızı dediğin de Kemal’in biricik aşkı ve çocuğunun annesi. Kemal’i de sizden daha mutlu ettiği kesin.


Senin durumuna "Tencere dibin kara, seninki benden kara." denir Tarık!

Doğrusu Tarık Kemal’in ona söylediklerinden daha fazlasını hak ediyor. Şu dizide herkes kendi kardeşinden yiyor golü. Leyla Vildan’a, Zeynep’le Tarık Kemal’e, Ozan Nihan’a, Asu Emir’e attı hep kazıkları. Hatta kardeşler birbirine çelme takmasa, ortada bir hikaye de olmayacaktı.:) Sadece kardeşler de değil gerçi, tüm aileleri düşmanlarının elinde birer koz. Bu aşıkların aileleri olmasaydı Emir onları böylesine tehdit edemezdi. Ama işte tüm sıfatlarımızdan arınmamız, bu sevgi bağlarını koparmamız da mümkün değil.

Gelelim görmek istediklerime… Müjgan Hanım’ın bu hikayede hep daha aktif rol almasını istiyordum. Galip Kozcuoğlu’ndan boşa geçen yıllarının hesabını soracağını söylediğinde de çok sevinmiştim. Hadi o da bir adım atsın artık. Sonracığıma Kemal kızıyla daha çok vakit geçirsin, bir şeyler paylaşsın istiyorum. Bir bebekle çekim yapmak elbette ki zorludur, belki benim bilmediğim aksaklıklar çıkıyordur, bunları anlarım elbette. Ama özlememek de elde değil ki. Kemal Deniz’in kendi kızı olduğunu öğrenmeden önce onunla daha çok şey paylaşıyordu. Bunu öğrendikten sonra birliktelikleri çok azaldı. Halbuki ben Kemal’in babalık sevincini, o acemi baba hallerini görmeyi, baba-kız arasında oluşacak o özel bağın kurulmasını ne hevesle beklemiştim. O yüzden sadece bir sarılıp öpmesi bana yetmiyor. Eminim ki Kemal’in boğazında yumru olan hasreti de dindirmiyordur.

Çarşı pazar iyice karıştı ve ben 61.bölümü ellerimi ovuşturarak hevesle bekliyorum. Dilerim ki her iki cephede yer alanlar, yakasına yapıştığı tarafın eteğindeki taşları dökebilir. Önümüzde daha vakit olduğundan her şeyin bir anda çözülmesini beklemiyorum elbette. Lakin Emir Asu’nun, Nihan’ın kazasındaki planını, Kemal ve Nihan da Gürcan’ın Ozan’ın ölümündeki parmağını öğrense bile, daha öğrenilecek sırlar kalıyor geriye. Zaten esas kilit konu da Asu’nun Ozan cinayetinde azmettirici olması. Dolayısıyla diğer ufak sırların açığa çıkmasının öyküyü daha da hareketlendireceğine inanıyorum. Hele de Kemal ve Nihan oradan elleri bomboş dönerse büyük hayal kırıklığına uğrayacağım.

*Selda Bağcan, O günler
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER