Umduğumdan daha aydınlık, “İşte
bu ya, çok şükür, evet çok haklı, yürü be, yok artık!” nidaları eşliğinde
izlediğim bir bölüm oldu 60.bölüm. Hani böyle bir tüp içindeki kremi veya diş
macununu sıkarak çıkartmaya çalışırız da başta sıkarken bir şey çıkmaz fakat
sonra birdenbire istediğimizden fazla fışkırır ya. Bu bölüm de aynen öyleydi
resmen. Ben, Kemal ve Nihan inşallah Gürcan’a zamanında ulaşır diye umut
ederken ona ulaşmakla kalmayıp bir de Tarık’ı da iş üstünde enselemelerine
ramak kaldı. Bu da yetmedi, üstüne bir de Emir Asu’yu köşeye sıkıştırdı. Üstelik
Ozan’ı öldürenin Asu olduğu ve bunu nasıl yaptırdığı da kesinleşti. Ee daha ne olsun? Eskiden Emir ve Kemal aynı hedefe rakibinden önce ulaşmak için yarışırdı. Ama
burada iki ayrı hedef vardı ve ikisi de farklı hedeflere ulaşınca daha çok zevk
aldım. Hele ki Kemal’in Gürcan’ın yanında Tarık’a da bir adım mesafede olması
işin ekstra heyecanı oldu.
Ancak öncesinde herkesi, bilhassa
da Nihan’ı, beklediğim gibi görmek çok mutlu etti beni. Tüm karakterler ve
hikaye benim istediğim yöne akmak, herkes benim onaylayacağım davranışlarda
bulunmak zorunda değil. Zaten ben onaylasam, bir başkası onaylamaz. Ama
karakterlerin onların çerçevelerini belirleyen özelliklerine, mizaçlarına uygun
davranmaları ve sırf bir çatışma yaratabilmek için o omurgalarının
değiştirilmemesi gerektiğine inanıyorum. Geçen haftaki Nihan’a verdiğim tepki
de, ne olursa olsun onun ana hatlarına uymayan tavırlarından kaynaklanıyordu. Ama
bu hafta Nihan kendine geldi; sağduyulu, hakkaniyetli ve merhametli haline geri
döndü. Hele “Benim kardeşimin hayatı ucuz değildi. Zeynep’inki de değil.” dediği
zaman koşup sarılasım, yanaklarından öpesim geldi.
Seninle gelin görümce olmaktan bir türlü kurtulamıyoruz.
Zeynep’le bu hafta yaptığı
konuşmada adeta benim serzenişlerime cevap verdi . (Bkz; Ben Kemal’i bu
kadar severken, kardeşinin kardeşimin katili olmasını istediğimi filan mı
düşündün?) Geçmişte yaptığı hatadan dersini alıp, doğru yolu bulup, hayatını
buna göre kurmaya çalışması da takdir edilebilecek bir davranış. Dolayısıyla
Zeynep’i ihbar etmek istemesinde hiçbir yanlış yoktu. Buraya kadar kabul. Ama
benim esas kızdığım nokta; cinayet konusunda tereddütlü olan, şüpheli noktalara
dikkatini çeken Kemal, Ayhan ve Leyla’ya da gereksiz yere çıkışmasıydı.
Zeynep’in “Ben öldürdüm!!” diye itiraf etmesi de bu durumu hafifletmez benim
gözümde. Nasıl ki Ozan, elindeki tabancanın kuru sıkı olduğuna inandırıldıysa,
Zeynep de bir şekilde Ozan’ı öldürdüğüne inandırılmış olabilirdi, ki gerçekten
de öyle olmuş. Kendisi diğer ihtimallere kör oldu kabul, ama kör olmayan
diğerlerinin kalbini kırmasaydı işte keşke. Neyse kimse gönül koymadı
kendisine, onlar benden daha anlayışlılar bu konuda.
Nihan’ın bu sefer Emir’e boyun
eğmeyeceği açıktı. Daha önce bu hatayı bir kere yapınca olanları gördük. Yedi yıldır o hapishaneden kurtulmaya çalışıyor, üstelik çalıştıkça işler daha da
sarpa sardı. Geçmişten dersini almış bir insan olarak, geçen hafta Zeynep’i
ihbar etmesi için Kemal’in üstüne bu kadar gittikten sonra annesini saklamayı
düşünse zaten kendisiyle “yeniden” çelişmiş olurdu. Ama beni annesini polise
teslim etmekteki kararlılığından çok, Kemal’le daha düşük bir tondan, daha
sakince konuşması mutlu etti. Zeynep’in vurulması, Nihan’ın empati kanallarının
açılmasına, kendini Kemal’in yerine koyup çaresizliğini anlamasına yarar
demiştim, nitekim öyle de oldu. Sevdiği birinin isteyerek veya yanlışlıkla
işlediği bir suçu kabullenmenin, ihbar etmenin zorluğunu Vildan vesilesiyle
hatırlayınca, yedi yıl önceki olayı hatırlayarak geçen hafta varması gereken
noktaya, bu bölümde vardı.
Yazı devam ediyor.