Sinirler gerildi, öfkeler birikti, kılıçlar çekildi ve
payitaht bir anda patlamaya hazır bomba haline geliverdi.
Muhteşem Yüzyıl Kösem, keyifli ve akıcı bir bölümle
ekranlardaydı bu hafta. 4. Murad’ın olmadık kararlar alarak düşmanlarını ve
kullarını kendi elleriyle kendine karşı bilerken, bir taraftan da “siz daha
sinirlenmek neymiş görmediniz, durun hele” dercesine kendi kendini de
çevresindekilere karşı bilediği bölüm, önümüzdeki haftalarda kopmaya başlaması
kuvvetle muhtemel olan kıyametin ayak sesleri gibiydi. Siyasi entrikalar ve pembe dizi entrikalarının geneline
dengeli bir şekilde dağıtıldığı, bir tarafın diğer tarafı çok şükür gölgede
bırakmadığı bölümde kadın-erkek bütün seyirciler için ilgi çekici olacak bir
şeyler vardı. Ne şiş yandı ne kebap. Böyle devam edip gitmesi ümidiyle.
Bölümün ilk büyük gelişmesi 4. Murad ve Prenses Farya’nın
resmi olarak dünya evine girmeleriydi. Farya birkaç bölüm önce hınçla dile
getirdiği amacına yaşadığı trajedi sonrası hiç beklemediği bir anda kolayca
ulaşırken Murad da şehzade sahibi olmayan bir kadına nikah kıyarak bildiğini
okumaya devam etti. Onlar Galata Kulesi’nde romantizmin doruklarındayken şehrin
sokaklarında ise kelleler havada uçuştu. Bir Farya, aralarında suçsuz günahsız
olanların da olduğu kaç cana bedelmiş, ibretle gördük.
Nikah sahnesi beni hayli memnun etti. Evlenen tarafların
mürüvvetini dünya gözüyle gördük diye değil elbette. İlk dizide Hürrem Sultan
ve Sultan Süleyman ile Pargalı İbrahim Paşa ve Hatice Sultan’ın nikahları son
derece naif, dokunaklı ve duygusal bir şekilde, hiçbir şeyin gösterişine
kaçılmadan çekilmişken geçtiğimiz sezon dizide gerçekleşen Dilruba Sultan- Kara Davut Paşa ve Sultan Ahmet- Kösem Sultan nikahları çok anlamsız bir
şekilde Arapça gösterisine döndürülmüş ve tatları kaçırılmıştı. 4. Murad’la
Prenses Farya’nın nikahları yine ilk dizideki gibi sade, romantik ve işin
“okuma” kısmına değil “aşk” kısmına odaklanan yaklaşımıyla olması gerektiği
gibi oldu, güzel oldu.
Ancak bu nikah sahnesinde kafaları karıştıran bir durum
da vardı. Dizide anlatılan tarihi dönemler ve karakterler hakkında kendimiz bir
şeyleri bilebilir veya yaptığımız araştırmalar sonucunda bir takım gerçekleri öğrenebiliriz
ama salt televizyon seyircisi olarak bölümlerde olan bitenleri ekranda bize
sunuldukları şekliyle değerlendirmek durumundayız. Bu haftaki bölümde İslam
Halifesi olan bir padişahın henüz Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olmamış,
Hıristiyan bir imparatorluğun hanedanına mensup bir kadınla evlenmesine şahit
olduk.
Tarihteki 4. Murad’ın kendi döneminde görülmemiş bir
şekilde gayrimüslim bir kadınla evlenmesi söz konusu olmuş olabilir ama dizi
bize bu konuda bir şey söylemiş değil. İlk diziden bu yana böyle bir şeyin
yapılabildiğine dair bir şey de görmedik. Elinde çekirdek çitleyerek dümdüz bir
şekilde bu seriyi izleyenler nasıl ki Topkapı Sarayı’nın haremine Müslüman bir
kadın köle olarak getirilemiyorsa, aynı şekilde Müslüman olmamış bir kadınla
bir padişahın da teamüller gereği evlenemeyeceğini biliyorlar. Dizi serisinin
bu konularda şimdiye kadar koyduğu kurallar bu yönde.
Seyirciler hatırlayacaktır, ilk dizinin 3. sezonunda
saraya Acem casusu olarak gönderildiği ortaya çıkan Firuze (aslen Hümeyra)
Hatun, hareme girebilmek için önce kendisini denizden toplayan Hızır Reis’e
Müslüman olmadığını söylemek, daha sonra nereli olduğunu soran Hatice Sultan’a
da Süryani olduğunu anlatmak durumunda kalmıştı. Oldukça temel kurallar yani
bunlar. Bu nedenle bu haftaki bölümde saray ahalisinden hiç kimsenin padişahın
gayrimüslim bir kadınla evlenmesine dair hayret ifadesi belirten tek kelam
etmemesi takdir edersiniz ki bir tuhaf oldu. Saray ahalisi dizide gösterilmeyen ikinci on yıllık dönemde yaşanan ve seyircinin bilmediği
şeyler biliyor olabilir ama ya seyirci?
Sahnede ufak bir de azizlik yaşanmıştı. Metin Akdülger’in dili sürçmüş olacak
ki Farya’yla evlendikten sonra hatuna “bundan böyle benim nikahlı zevcemsin
(karımsın)” diyeceği yerde “bundan böyle benim nikahlı zevcimsin (kocamsın)”
dedi. Tarihte Ayşe Haseki Sultan hariç kadınlarla o derece uzun boylu bir yakınlaşma
kurmadığı bilinmesine rağmen dizide "Farya aşağı Farya yukarı" derken aklını
Farya’yla bozup tek gerçek hasekisinin üstüne getirdiği hayali bir kadın için dünyayı
yakacak körkütük bir aşığa döndürülen karaktere kaderin küçük bir cilvesi olsa
gerek bu da. Sonunda göklerden bile bir işaret geldi sanırım "etmeyin" diye ^^
Yazı devam ediyor...