Murad’ın isyandaki başarısının çabukluğu kadar payitahta
geri dönmesi de bir o kadar çabuk oldu. İlk diziyi tekrar etmemek için yapılan
sınırlı yeni şeylerden biri olsa gerek 4. Murad’ı ilk seferine çıkarken harem
kadınlarının ve çalışanlarının uzun uzadıya seremoniyle uğurlamasını izlememiştik,
dönüşünde de pek “zaferle dönmüş komutan” edasıyla karşılanmasını görmedik.
Biraz da bu nedenle "sefere çıktı mı, zafer kazandı mı" çok önemli olamadı sanki.
Diziler birbirini tekrar etmesin tabii ama saray ritüeli de saray ritüelidir
şimdi.
Murad gelir gelmez, gözdesi Farya’ya yapılan hainliğin
peşine düştü. Böylesi bir işin hesabını sorması kaçınılmaz bir durum tabii ki
ama açıkçası kurgu da olsa bir padişahı tebaasıyla bir kadın yüzünden kanlı
bıçaklı hale getirmek ne kadar akıllıca ve doğru bir senaryo hamlesi bilemedim.
Aynı şekilde Ayşe Sultan’ın ahmaklıkları yüzünden kellelerinden olan bir sürü vatandaş
da bence sıkıntılı bir fikir.
Sırf haremdeki bir kadından şahsi bir intikam alabilmek uğruna parayla tuttuğu bir sürü insanın katledilmesine göz yumup umursamayacak
bir Hanedan-ı Âli Osman mensubu bir sultan beni çok rahatsız etti açıkçası.
Ortada siyasi bir isyan, bir anlaşmazlık vs. bir şey sonucu cezalandırılan
insanlar yok sonuçta. Harem içi şahsi bir mesele yüzünden bir sürü vatandaşın keyfi
olarak piyon edilmesi ve katlettirilmesi durumu var. Osmanlı İmparatorluğu’nu
seversiniz sevmezsiniz ayrı mesele ama dizinin bu noktada yapmakta olduğu şey bana
doğru gelmedi açıkçası.
Neyse ki önümüzdeki hafta yayınlanacak olan 10. bölüm fragmanında
Kösem Sultan “perdenin arkasından da olsa” yönetime el koyacağını ilan etti de
bir umut ışığı doğdu. Zaten bu bölümün en başında Arz Odası’nın önünde devlet
erkanını toplayarak hepsine ültimatom verdiği sahnede devlet içindeki
otoritesine geç de olsa helesi tanık olabilmek bölümün en keyifli anlarından birisiydi. Naibelik yıllarını göremediğimiz karakterin bu sayede dizi başladı
başlayı gerçek gücü ilk defa doğru bir şekilde yansıtılmış oldu.
Daha önce Hürrem Sultan ve ilk sezondaki genç Kösem’in de
bazı paşalar ve beylerle birebir konuşmalar yaptığını görmüştük ama şimdiye
kadar hiçbir kadın sultanın bütün devlet erkanını ayağına toplayıp, padişaha
ait bir makam odasında hepsine hükmettiğine şahit olmamıştık. Bir sonraki
bölümün fragmanında duyduğumuz o replikle de birleşince “bu dizinin adı neden
Kösem?” sorusuna nihayet elle tutulur ikna edici bir cevap alabileceğimiz ve
sezonun inşallah zor da olsa kendine gelebileceğine dair bir heyecan ve beklenti oluştu açıkçası bende. Bu
işin Farya faciası ve şimdiye kadar çizilen 4. Murad tiplemesiyle devam
etmeyeceği aşikar. En azından bence artık etmemesi lazım. Kösem de bayıldığım bir karakter değil ama artık dişlerini iyice göstermeye başlamasını ve şu sezonun tadının tam olarak gelmesini istiyorum.
Bu arada sadece bana öyle gelmemiştir sanıyorum ki ama
Evliya Çelebi karakterinde şaşırtıcı bir ima sezdim ben bu bölümde. Sezonun
başından beri tanık olduğu şeyleri ahaliye abartılı abartılı, palavralar
sıkarak anlatması meşhur olan Evliya rolünde Necip Memili, bu defa da 4. Murad’ın
İlyas Paşa isyanını bastırmasını ballandıra ballandıra, ahaliyi gaza getire
getire anlattı monoloğunda. İşi bitip kapının önüne çıktığında ise kar
fırtınası altında kendisinden görmeye hiç alışık olmadığımız bir şekilde sağına soluna sert ve karanlık bakışlar atarak, ekran tamamen
kararana kadar sinsi sinsi yürüdü gitti.
Şimdiye kadar karakterin palavracı tavrı yüzünden bu
kadar abartılı hikayeler anlattığını, devleti ve padişahı yalakalıktan canhıraş övdüğünü
düşünüyordum ama bu bölümdeki hallerini gördükten sonra aklıma aslında bir konuda suçlu
olduğu halde kabahatini örtebilmek için abartılı tavırlar ve söylemlerle üste çıkan insanlar
geldi. Diyar diyar gezip, gördüğü ülkeleri kitabında yazan bir alimden de yamuk
çıkar mıymış hiç diyenleriniz olacaktır. Vallahi olmaz olmaz demeyin. Dünyaca ünlü
denizci Piri Reis’ten Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’ya karşı Şehzade Mustafa’yı
destekleyen gizli bir yeraltı örgütünün, yine kendisi gibi büyük bir denizci
olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın hayali kızı Mihrünnisa’yı öldürtmeye
azmettiren bir elebaşı çıkartmış bir seri bu sonuçta.
Belki de ben yanılmışım ve yanlış anlamışımdır ama hem
İlyas Paşa’nın yakalanıp öldürülmesi hem de yukarıda bahsettiğim bu sahnedeki
bakışlarından pek hoşlanmadım ben Evliya Çelebi’nin. Hatta bölümün başında
Murad’ın rüyasına konu olan, daha sonra da Yahya Efendi’nin “yakından gelecek
olan tehlike” olarak bahsettiği o yüzü görünmeyen atlıdan kastedilenin de
kendisi olabileceğini düşündüm. Evliya Çelebi’den böyle bir twist gelir mi,
gelirse ne amaca hizmet eder bekleyip göreceğiz.