Yiğit: Biz kavuşabilecek miyiz boncuk gözlüm?Deniz: Uzun dizi sürelerinden ötürü hala kavuşamadık bal gözlüm.
“Cesaretimi topladım,
gururumu ezdim geçtim
Bir zeybek gibi dimdik dikildim tam karşında
Son bir defa
Bugün fal bakmayı öğrendim
Elini tutabilmek için”
Deniz’in aşkı biraz da
böyle miydi? Elbette fal bakmayı öğrenmedi. Silah karşısında Yiğit’in önüne kendini
attı. Tüm cesaretini toplayarak, geçmişte olanları bırakarak. Çünkü ilk aşkıydı,
canıydı. Deniz Yiğit’i hep sevdi. Yiğit onu ezdiğinde de, İrem’e evlilik
teklifi ettiğinde de. İlk başta es geçtiğinde kalbi kırıldığında da. Deniz’in
istediği çok şey yoktu aslında. Deniz işte. Sade, doğal, göründüğü gibi olan
kız. En büyük hatasıydı belki fazlaca güvenmek, ilk adımı atamamak. Güvendiği
dağa kar yağdığında çekip gitmesini bildi. Ahhh işte Aslan Deniz ve
karşısındakiler…
Deniz Yiğit’in önüne
geçtiğinde Yiğit mutlu oldu. Sözde değil uygulamada da Deniz’in kendisi için
ölümü göze alması tüm güvenini tekrardan yerine getirdi. Artık önlerinde bir
engel olmadığını düşündü. Arabada Deniz’e söylediği her söz için Yiğit’e on
misli hak verdim. Deniz’e ise ilk haksızsın diye söylendim. Çünkü Deniz’in her
Tuna’yı düşünmesi demek ona biraz daha umut vermesi demekti. Deniz’in en büyük
hatası zaten fedakarlığı değil miydi? Madem seviyorsun git haykır ve kurtul.
Deniz ise kimsenin canı yanmasın istedikçe en sevdiklerinin canı yana yana kül
oluyordu.
Bu sefer gördüğün Deniz hayal değil Tuna Ertürk^^
Tuna… Tuna gibi sevmenin
nasıl olduğunu her anında gösteren adam. Acı çekmesinin bile estetikliği olan
adam. Ahh be Tuna. Kaza yaptıktan sonra bile “Maykıl!” diye haykırman da
sevdana dahil mi? Unutmadım be kıvırcık saçlı adam nasıl kadın tipinden
hoşlandığını. Acı çekerken bile neşeni kaybetmediğini gördüm gözlerinde. İrem ismini
de vermesiyle tam oldu. Çünkü ben tam çomağımı hazırlıyordum. Aslında İrem’e de
kötü bir lakap bulaydı da onu deseydi iyi olurdu. Hastanede İrem’i görmesem de olurdu. Ne yapalım Tuna
sayıkladıysa olacak o kadar.
Sevdiğim çifti üzüyorlar mösyö. Oysa ikisinin de ufak halini görsem ne mutlu olurum ahh <3
Yiğit oflaya puflaya da
olsa Tuna’nın yanına vardı. Yalnız her ne olursa olsun hasta insanın yanında
mizacının da sert olması gerekir mi? Sevmeyebilirsin, saygı duyuyorum. Nefretin
üst noktada da olabilir, başım üstüne. Lakin o zaman Deniz’i oraya bırakıp sen
odaya girmeyebilirsin. Kıskançlığını da çok iyi anlıyorum. Erkeksin, sevdiğin
kadına aşk bir adam var karşında. Bir kaşık suda boğmak istiyorsun. Yalnız
hastane odası bu arada ring dışı olmalı. Mesela düşmanım olsa hastane odasına
bir şekilde girmiş olsam ve laf sokup çıksam da o mizah dergisini ulaşamayacağı
yere bırakmam. Yiğit bunu yapınca vicdanını sorgularım. Sert, ukala, despot bir
patronsun da bu kadar da vicdanın kötü mü oldu? Burada da aklıma sadece Teoman’ın
kanı karışmış ne de olsa demek geliyor.^^
Karşıma bir sahne çıkıyor ve Yiğit süpersin diyorum. İrem’e haddini
bildirdin. Deniz’e güvendiğini kanıtladın diye sevinç nidaları atıyorum.
Haydaaaaa… Beyimiz bir şekilde İrem ile kontak kurmuş bile. Tamam hastanede
Deniz Tuna’ya gerçekleri anlatamadığında haklıydın. Sonrası için neden bu
güvensizliğin? Bana bir kere yalan söyleyen kadın sürekli
yalan söyleyebilir diye bir düşüncen varsa şimdiden Deniz’i unut kendine başka
yol çiz. Durmadan üç harften oluşan aşk güzelliğini de oradan oraya
fırlatmayalım. Çünkü şiştim, valla şiştim. Kış sezonu geldi diye haftada bir
kahkaha atacağımız dizi 24. bölümünde dram olayında arşa çıktı. Hatta bana
sorsanız türü dram olan dizilerle kapışırız.
Yazı devam ediyor...