● Zaten geçtiğimiz hafta “Pamir Marden ile Aşk Seansları” final bölümünde Ayşegül’le olan çetrefilli ilişkisi hakkında döküldüklerine anlam vermekte zorlanmıştım, bu hafta İso’ya karşılık Serdar’a hak veriyor pozisyonda bulmaktan ötürü kendimi biraz sarsılmış hissediyorum. Açıkçası, bir tarafta Karadeniz’de gemileri batırırken öte tarafta “su aksın da yolunu nasıl bulursa bulsun” hal ve tavrına aklım pek ermiyor, özellikle altında akıl mantık sağduyu neferi İso’nun imzası olunca. Bir “su akmıyorsa çatlatacaksın taşı” dedin adamlardan birini Londra’ya diğeri neredeyse Roma’ya gitti! Ve fakat senin kıza hala “eeee boşanmak diye bir şey var hiç duydun mu?” demeye bile niyetin yok gibi İso... Hani su, hani taş İso? NEDEN? 

● Bununla beraber, İso, çay ve çekirdeğe insanoğlunun milyarlarca yıllık tarihinde veremediği -ve bence vermesinin mümkün olmadığı- anlamları yüklemeye (elbette Nihan’la birlikte) doyamamanı; hatta o kadar ki bu kozmik anlam derinliğinin sonunda Defne’yle Ömer’i sahildeki çay bahçesine ışınlamış olmasını gülerek izliyorum yalan değil. Sizi bilmem ama ben Defo gecesini sevdim. O kadar tezahürattan ve sevinç gösterisinden payına tek bir kucaklaşmanın bile düşmemiş olmasına rağmen Ömer’in de sevdiğine eminim, zira o da Defne’sini accık defolu seven bir İplikçi. Defne yaprağı imajından zannettiğinden çok daha fazla çıkan Defo’ya daha da bayılıyor. Islak hamburger lafının karşısında bile dudaklarını ıslatan bir şahıstan bahsediyoruz! Ki zaten o mahalle kahvesinde zerre SIRITMADIĞI gerçeğini nereme koyayım şahsen bilemedim. Hem zaten neden sırıtmasını bekliyoruz ki? Ömer ergenliğinin mühim bir kısmını kalıpçı atölyesinde uyuyarak geçirmiş bir delikanlı değil mi? He is “barda kavga ettiği adamlara “davar ne lan?!” diyen bir salon beyefendisi.” WHY SO ŞAŞIRMAK?

● İso’nun Defne’yi özleyeceğini ifade ediş şekline bayıldım, arkadaş olmanın özüdür o isyan ettiren bencillik işte. Arkadaşınız için en iyisiniz muhakkak istersiniz, ama kendiniz için de en iyisini istemeden durmanız imkansızdır çünkü gerçek arkadaş insanın kendisinin –  düşündüğünden bile büyük– bir parçası olup çıkmıştır çoktan.

● Buradan bayıldığım bir başka “yapmayın, etmeyin, gitmeyin”e bağlanmamak mümkün değil, zira onun gibiler pek sıklıkla karşımıza çıkmıyor. Ömer’in ailesinin Ömer’den “aile bağları” adı altında herhangi bir talepte bulunacak yüzlerinin neredeyse –grubun ağırlıklı ortalamasını alarak konuşmak gerekirse– bulunmadığını farkında olarak söylüyorum bunu. Bununla beraber grubun ortalamasını yerlerde süründüren kişiden geliyor vurucu darbe. Bana, 54. Bölümde Ömer’in Neriman’a yaptığı o şahane konuşmayı hatırlatıyor. Oradaki Ömer’e Neriman’ın diyebileceği tek bir şey nasıl yoksa, bu Neriman’a da ne Ömer’in ne de Defne’nin diyebileceği tek bir şey yok. Doğru, her koşulda hangi pınardan çıkarsa çıksın akarak yolunu bulan şeylerden işte. Ve taşı da oracıkta çatlatıveriyor.

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER