Gelelim Cevher malikanesinin karmaşasına. Koskoca Cevher
Ailesi’nin parası kalmamış gibi herkesin aynı eve toplanmasından mı
başlamalıyım yoksa Melek’in tek başına bırakılmasından mı? Hüseyin, önce herkesi
bir araya topladı, sonra ortalık karışınca bir Melek’e bir Zeynep’e söylendi,
nihayetinde Melek evine döndü ama Hüseyin peşinden tek bir adam göndermedi.
Aynısı daha önce Zeynep’te de olmuştu. Ve mesele Zeynep’in intiharıyla
sonuçlanmıştı. Yine aynı hataların yapılmasını anlamıyorum. Hüseyin kadın hamile, çocuğu kayıp. Hiç mi akıl yok sende? Kevser Hanım sormasa aklına bile gelmeyecek Melek. Oturdu rahat rahat kahvaltısını yaptı bir de.
Hüseyin’e birçok konuda kızmış olmama rağmen karakterinin
dönüşümünün getirdiği soru işaretlerinin birer birer yok olmasına ise sevindim. Geçen hafta izlediğim Hüseyin çok canımı sıkmıştı ve yaptıklarının mantıklı bir açıklamasını bulsam da izlediklerimden tatmin olamamıştım. Fakat bu hafta izlediklerim de beni ikna etti. Yine de bölüm boyunca da en çok Hüseyin'e kızdım tabii.
Bakın bana ‘karakter’ bazında eleştirebileceğim bir alan açmıyorsunuz, tüm
değişimlerin mantıklı bir nedenini sunuyorsunuz. Bırakın biraz ağız tadıyla
eleştireyim, sonra toparlarsınız.
Neee? Burçin'in arkasından su mu döktünüz?
Şaka bir yana, ‘tutarsız’ ya da ‘tutarsız olmak üzere’
dediğim ne varsa kısa sürede toparlanıyor. Bundan elbette ki memnunum. Tıpkı
Mahir’in tüm tutarsızlıklarının toparlanmasından memnun olduğum gibi. Mahir
Duru geri döndü, oh be!
Mahir’i izlemeyi çok özlemişim, bugün tüm sahneleri o kadar
iyi geldi ki. İyi ki Mahir, Hülya’nın dostu; iyi ki Mahir, Olgun Toker’in
ellerinde yükseliyor…
Mahir’in Hüseyin’e duyduğu önlenemez saygıya ne demeli?
Sıkıysa saygı duymasın tabii. Neyse ciddiyetimi bozmuyorum.
Hüseyin-Melek-Zeynep üçgeni de tıpkı bu ayna gibi paramparça şimdi. Bakalım parçalar nasıl ve ne zaman birleşecek?
Hüseyin, Melek ve Zeynep üçgenine geri dönecek olursak…
Haftalar önce de yazdığım gibi gerçek bir Hüseyin & Zeynep aşkı izlemeye doğru
adım adım ilerliyoruz. O noktada tek dileğim Ceren’in daha fazla üzülmemesi. Çünkü Ceren
gülmeyi hak ediyor, tüm çocuklar gibi.
Minnoşum Sibel Melek Arat’ımı özledim, inşallah haftaya
kısacık da olsa görürüz onu. Yokluğu nasıl da hissediliyor, değil mi?
"Karşıma çıkan ilk kapıdan içeri girdim sorumsuzca, nereye açılacağını düşünmeden. Şimdi çıkamıyorum." Hüseyin Cevher
Bugün biraz dağınık yazdığımın farkındayım ama senaryoyla
ilgili yazmak istediğim birkaç şey daha var. Senaryo ekibinin hikayeyi işleme
biçimine karışmak bana düşmez. Senaryo ekibi nasıl yol almak isterse o
şekilde ilerler. Ben bu yolda karşılarına çıkan tümsekleri aşıp
aşmamalarıyla, çukurlara batıp batmamalarıyla ilgilenirim. Hülya ve Zeynep
dostluğunun pamuk ipliğine bağlı olması, Hüseyin’in düştüğü durumun farkına
varması, Zeynep’in durduğu yeri bilmesi, HüsMel ilişkisinin çalkantısının
faturasının -bence- Melek’e kesilmemesi ve Cevher Ailesi’nin ne olursa olsun
denge tutturmak için uğraşması önemli detaylar. Tüm bunlar ince ince verilmese,
senaryo ekibinin “Canımız istedi, yaptık.” dediği düşünülebilir elbet ama geçmişe
yönelik olarak düşündüğümüzde tutarlı ve akan bir hikaye izlediğimizi
düşünüyorum.
Seni babalık kursuna mı göndersek Hüseyin?
4. bölümden beri akmıyor dediğim Hüseyin ve Melek
ilişkisinde nadir olarak altı dolu sahneler izlerdik. Beni en tatmin eden
sahneyi de bu hafta izledik. Aşk üçgenleri, ikili ilişkiler ve dahası hikaye
sağlam ilerlerse değerlenir. Yoksa koca bir boşluk olarak kalır hafızamızda.
Hayat Şarkısı’nın hikayesi bu şekilde daha rahat akacaksa HüsMel içindeki her türlü çatışmaya
varım. 34. bölüme baktığımda da hikayenin gayet rahat aktığını görebiliyorum.
Çok güzel sahne...
Melek, bu hikayede Hüseyin’le var olan bir karakter değil
çünkü. HüsMel izlemediğimizde Melek yok sayılmıyor. Melek’in asıl çatışması Hülya’yla. Kızsak da söylensek de Bahar,
ikisinin de kızı. Melek, “Kızımız.” dediğinde Hülya, sesini çıkarmadıysa vardır
bir bildiği. Yatakta sırtını dönen Melek’e dokunmak, destek olmak isteyen Hülya
dokunamayıp sırtını döndüğünde aralarındaki çatışmanın sihrini de gösterdiler
zaten. Bahar, annesine -gerçekten- kavuşana dek iki kardeş arasında da sancılı bir süreç
izleyeceğiz. Birbirlerini kıracakları ama en çok da anılarına sarılacakları…
Ne işler çeviriyorsun yine Hülya?
Sözün özü, güzel bir dönüm noktasıyla gözler Kerim’e
çevrildi. Şimdi Kerim için bulutların üzerinden inme zamanı… Kerim içine
düştüğü bu yangından nasıl çıkacak? Hülya’nın hiç tanımadığı bir bebeğin
gözyaşlarına bile dayanamadığı güzel kalbi daha ne kadar kırılacak? Düğme,
annesine sıkı sıkı tutunmaya devam edebilecek mi? Melek’in bebeği de Bahar gibi
güçlü olabilecek mi? Ve elbette Bahar bulunacak mı? Tüm bu sorularla
geçireceğimiz koca bir hafta var önümüzde.
Tüm Hayat Şarkısı ekibinin emeklerine sağlık. Damağımda hoş
bir tat bırakan, çok güzel bir bölümdü. Nicelerine…