Kerim Cevher, bulutların üzerindeki Cevher prensi… Sanki
farklı bir gezegenden, sanki bambaşka bir insan. Kerim Cevher, benim kıymetlim,
kıyamadığım. İstiyorum ki o bulutların üzerinden hiç inmesin, biz onun yanına
yükselelim. Onun güzel dünyasında şimşekler çakmasın, biz şimşeklerden kaçalım.
Haftalardır Hülya’nın bir işler karıştırdığını bilen, zaman
zaman Hülya’ya söylenen ama peşine düşmeyen Kerim de artık sahalara iniyor.
Hülya ve Kerim çatışması ya da yüzleşmesi yakın. Yaşananların Hülya için büyük
bir travma olduğunu düşünürsek Kerim’in ağzından çıkacak her bir söz Hülya’yı
incitebilir. Peki, Kerim sessiz mi kalacak? Kerim, hiçbir şey olmamış gibi mi
davranacak?
Kerim Cevher, Almanya’da kendine göre normal bir hayatı
varken, Hülya’nın hayatına girmesiyle kendini bambaşka bir yerde buldu. Önce
baba olduğunu öğrendi, sonra hayatının en acı iftirasına maruz kaldı, sonra
Almanya’dan İstanbul’a döndüler. Bir şekilde kendi içinde dibe vurdu ve sonra
yine kendi çabalarıyla ayağa kalktı. Yaşananlara baktığımızda Kerim’in gayet
normal bir yaşam sürüyor olduğunu görebiliriz. Derdi tasası çevre. Çocukluğundan beri
bilim insanı olmak için çabalayan bir adamdan bahsediyoruz. Bayram günü köye
giderken bile kafasını kitabından kaldırmayan, hayatını okumaya, öğrenmeye
adamış bir adam.
Hayatındaki en önemli hatalarından biri babasını ikna
edemediği için Hülya’yla evlenmek oldu Kerim’in. Hülya’nın onunla para için
evlendiğini düşünüp onu küçümsedi. Evlendiği gün üzerinde gelinliğiyle Hülya’yı
bir başına bırakıp Almanya’ya kaçtığında Hülya’yı hiç hoş bir durumda
bırakmamıştı. İkinci hatası Filiz’in hamileliği karşısında gösterdiği tutumdu.
Madem bir bebeğin dünyaya gelmesine neden oldu, Filiz’in yanında olup fikrini
sorup, gerekirse bebeği aldırmaya beraber gitmelilerdi.
İşte bu iki hata Kerim’in geleceğini de etkisini altına
aldı. O odada bıraktığı Hülya, Filiz’in bebeğine anne olurken Kerim de
kucağında yeni doğmuş bebeğiyle kalıvermişti. Sonra yıllarca çalıştığı,
çabaladığı, uğrunda ne emekler harcadığı hayalleri tuzla buz oldu Kerim’in.
Hülya, İstanbul’a dönmek için Aylin’i Kerim’in üzerine gönderdiğinde en büyük
hatasını yapmıştı. Yıllar geçse Kerim’in çaresizliğini unutmam. Ve yine yıllar
geçse bu konuda “Ama Hülya da şu yüzden yaptı.” bahanesinin ardına sığınmam.
Kerim gibi, bu konularda bu kadar hassas birinin böyle bir iftiraya uğraması
açık ve net haksızlıktır.
Kerim, bencil biri. Daha düne kadar bu hayatta sadece
kendinin olduğunu sanıyordu. Fakat yavaş yavaş değişiyor, bencilliğinden arınıyor. Artık hayatında Mehmet’i var, Düğme’si var... Aslında
bir de Hülya’sı var ama öncelikler söz konusu olduğunda “Önce ben, sonra
Hülya.” diyebiliyor. Esasında herkes önce kendini düşünür de Kerim’in kalbini
kırdığı kişi canımız Hülya’mız olunca “Ne oluyor?” diyoruz, haydi itiraf edin.
Hülya’yı ne kadar sevdiğimi anlatmaya kelimeler yetmez.
Hatalarıyla, hatalarını anlama ve telafi etme biçimiyle çok güzel yürekli, özel
bir kadın Hülya Cevher. Ama kabul edelim çok da zor bir kadın. O kadar zor ki, onunla
anlaşabilmek için ya bazı şeyleri görmezden geleceksin ya da kendi kişiliğinden
fedakarlık edeceksin.
Tanıdığımız, bildiğimiz Kerim Cevher’in Hülya’yla
anlaşabilmesinin sırrı da işte bu: Bazı şeyleri görmezden gelmek!
Ama doğru, ama yanlış. Kerim, Hülya’nın bir şeyler
karıştırdığını bile bile sustu, bekledi, yeri geldi dayanamadı, kızdı. Ama
hemen sonra yine sustu. İstedi ki çok sevdiği Hülya’sı ile çok mutlu bir hayatı
olsun. Kimse onlara gölge etmesin. İstedi ki Hülya’yı sıkmasın. Ama şartlar ve
elbette ki geçmiş buna izin vermedi.
Hülya’nın travması çok büyük. Sevildiğini sandığı Cem’in
tecavüzüne uğrayıp dokuz ay karnında istemediği bir bebeği büyüttü. Pişman olur
gibiyken bebeğinin öldüğünü öğrendi. Tam yeni bir hayat kurmuş, mutlu ailesiyle
günlerini geçirirken bebeğinin aslında ölmediğini ve aylarca “Teyzecim.” diye
seslendiğini, dokunduğunu öğrendi. Nereden bakarsan bak, Hülya’nın kalbinde
büyük bir yara var.
Yazı devam ediyor...