“Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim” demiş Pablo Neruda. Yazmış da üstelik, durmuş sözünde şair; o gece, aşkı en mutsuz kanadından tutup şunu dökmüş sayfaya: “Aşk çok kısa, unutmak çok uzun”.
Ve fakat aşkın en mutsuz gecesine “gece yıldızla dolu, ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta” dizesini bırakan şairin, aşka inancının bitmediği geceler de varmış: Şunu yazmış Neruda, o başka gecelerden birinde, çünkü aşk varsa umut da varmış:
“Başka bir yolumuz var mı ki seninle benim,
böyle yakınken göğsümde benim olan ellerin,
böyle yakınken düşümle kapanmış gözlerin.”
İşte hayat da Pablo Neruda’nın aşk şiirlerinde anlattığı o kocaman çift taraflı ayna aslında... Bir tarafı ıstırabın buz gibi doruklarına, öteki tarafı ümit dolu sımsıcak bir denize açılan bir ayna.
Kiralık Aşk da farklı değil. Bir zirvesi var mesela, pırıl pırıl İstanbul manzaralı; ama zirvenin estiğini ve üşüttüğünü unutturmuyor, çünkü o da gecenin sonunda iyiyle kötünün hep birbirinin ayağına dolaştığı hayatın bir aynası.
İşbu sebep ben elimden geldiğince yazmayacağım bu gece en hüzünlü satırları; hüzünlenmediğim veya kırılmadığım için değil ama, yorulduğum için diyelim. Gözlerini acıya güçlükle kapatan Ömer’e ve onu sesiyle uykuya gönderen Defne’sine, “böyle yakınken göğsümde benim olan ellerin, böyle yakınken düşümle kapanmış gözlerin” satırlarından bakmayı tercih ettiğim için, diyelim.
Bir sırrı, sevdiği insanı üzeceğinden korktuğu için söyleyememek hepimize tanıdık mı? Öğrenirse benim için ne düşünür hissi? Peki söylenemeyen sırrın sevdiceği daha fazla üzüp yaraladığı gerçeğine kör olmayı bir yerlerden çıkaracak gibi miyiz? Sırların psikolojimiz üstünde açtığı derin yaralar uzun dönemli birer Kiralıkçı olarak şahsımız nezdinde hala taze mi?
Emin olunuz ki Ömer’in sırrı ile Defne’ninkinin benzemediğini farkında olarak kaleme alıyor yazar bu satırları: travma etkisi ve vicdan üstündeki yükü muhtemelen birbirinden fersah fersah farklı olsa da, insan psikolojisi üstündeki etkileri bir bakıma ortak bu sırların: Sır gizlenmek istiyor. Kuytulara kaçtıkça, yok olacağını zanneden yarım akıllı bir çocuk aslında sır. Zorlanmadıkça, zaman içinde duvara dönüşeceğini zanneden bir kapı. Sulanmadıkça kuruyup gideceği zannedilen bir ayrıkotu bu sır.
Yazı devam ediyor...