O benim dünyam, onunla nefes alan ve onunla yok olan!
Ömer hayatının dizginlerini elinde tutmayı seven bir adamdı. Herhangi bir değişikliği, iradesi dışında oluşabilecek durumları pek kabul etmezdi. Kiralık aşk oyununu öğrendikten sonraki yıkılmasında; bu oyunun Defne dahil tüm sevdikleri tarafından oynanmasının olduğu kadar, başkalarının onun hayatının akışını etkilemiş olmasının da payı vardı bence. Çünkü ona göre “Bizi biz yapan şey tercihlerimizdir.” Ve bu tercihlerde başkasının etkisinin olması Ömer’in benliğine yapılan bir saldırıdır.

Ben hayata biraz daha kaderci yaklaşırım ama Ömer öyle değildi. Zihnini, o ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın kötülüğün gelip kendisini bulabileceği ihtimaline, kaderin manevralarına veya talihin küçük göz kırpmalarına hiç açmamıştı, bu konuda esneme payı yoktu. O yüzden biri bir “hata” yaptığında çok çabuk tepki verebiliyordu. Biz de Defne ile birlikte bu zor mizaçla sınandık. Ama yalnız geçirdiği bir yıl, bu yönden mizacının yumuşamasına yardımcı oldu. Hayatta her şeyi kontrol edemeyeceğini, bu kontrol etme isteğine sıkı sıkı tutunduğu kimi zaman, iyi sonuçlar doğmayacağını gördü. Oyundan öncesi ve sonrasını kafasında tartınca da yalnızlıkla, sevdiklerinden uzak kalmakla hiçbir şey kazanamadığını anladı. Ama Ömer’in, kaderini esas olarak sevip kabullenmesi de bence, her ne kadar çarşamba cadısını hatırlamasa da, Defne’yi kaderin bir cilvesi sonucu kendisinin “seçmiş” olduğunu öğrenmesiyle oldu. Defne hem onun kaderinde yazılı olan aşktı, hem de aşkıyla Ömer’in kaderini değiştirdi. Ortaya çıkan sonuçtan da hepimiz çok memnunuz.

İzlediğim bir filmde şöyle bir replik geçmişti; “Bana daha iyi olmam gerektiğini hissettiriyorsun.” Defne de, ayrı geçirdikleri sürede, uzaklarda bile olsa, aşkın sihriyle Ömer’in daha iyi ve daha affedici biri olması gerektiğini hissettirdi ona. Dolayısıyla da daha özgür ve daha yapıcı olmasını sağladı. Aynı özgürlüğü şu an kendisi de yaşıyor. Ne güzelmiş hiç sakınmayan, aşkını cesurca yaşayan ve sunan bir Defne izlemek! Üstelik eskiden Ömer’e mecburen oyun oynamak, yalan söylemek zorunda kalan Defne, şimdi onunla güçlerini birleştirip başkalarına karşı oyun oynayabiliyor. O yalancı kavganın en güzel tarafı da ikilinin birbirlerine nasıl güven duyduğunu ortaya koymasıydı. Malum bizim için imaj hiçbir şeydir, güven her şeydir! Defne Ömer’in, “keçilik ettiği” konunun tam olarak ne olduğunu bilmeden, “Ömer’in bir bildiği vardır.” deyip onu iknaya hiiiç uğraşmadı. Aynı şekilde Ömer de, Defne’nin “Sinirli davran!” talebini, “Defne’nin bir bildiği vardır.” diyerek geri çevirmeyip hemen oyuna girişti. Akşama dair planlarını, yemek yapmak ve o yemeğe ilham olmak şeklindeki işbölümlerini, bu kadar sert(!) konuşarak bile tatlı bir sohbete çevirebilen bu çifti izlemek gerçekten çok eğlenceliydi.


Bu kadar gülünecek ne vardı?

Öte yandan bazen bazı şeyleri sadece izlemek yetmiyor. Beş tane duyu organımız var ve biz ekran başında bunların zaten sadece ikisini kullanabiliyoruz; göz ve kulak. Ancak bu ikiliden birini kaybettiğimiz, görüp de duyamadığımız zaman iletişimimiz ve etkileşimimiz azalıyor. Bu konuda; ikinci kiralık aşk oyununu ispiyonlamak için acele ederken asansörü, aşağı yukarı koşturmaktan yorgun düşmüşken merdiveni kullanan çelişkili şirket ahalisini (İşin mucidi Sinan kadar olmasa da ben de çok tatlı laf sokarım.^^), güvenlik kamerasından izleyip “Hepsi deli bunların!” tespitini son derece yerinde bir şekilde yapan güvenlik görevlisinden bir farkımız olması gerektiğini düşünüyorum. O da bir şey duymadan olanı biteni güvenlik kamerasından izleyebiliyor. Ama 62 bölümlük hukukumuz neticesinde, ben izlediğim müzikli kliplerde nelerin konuşulduğunu duymak istiyorum. Zira kliplerin yoğunluğu artık Kral Tv’yi aratmamaya başladı.

Halbuki kafamda deli sorular… Markette tattıkları peynir keçi peyniri miydi, yoksa koyun muydu? Zeytin Gemlik miydi? Yemek yaparken Ömer hangi sosları ve baharatları kullandı? Muhasebeci Ali ne yapmış? Defne hangi konuda Ömer’e akıl danıştı? Çünkü bir ilişkiyi esas gerçek kılan bu tür saçma detaylardır, muhabbettir. Kendimi bu konuda Sadri Usta ve İsocuk gibi hissediyorum açıkçası. Aşk acısı çeken içini onlara döküyor ama mutluluklarını, sevinçlerini kimse gelip de onlara duyurmuyor. Biz de aynı şekilde Defne’yle Ömer’in dertlerine, kederlerine daha çok ortak oluyoruz ama kahkahalarına eşlik edemiyoruz. Eşlik etmek için dudak okuma kursuna başlayan biliyorum!

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER