Kısa kısa...
● Tebrikler. Yazarın hayatında yazdığı belki de en karışık yazıyı okudunuz. Kendisinin kafasında ne taşıyorsa buraya akıtmaya çalıştığını bilin yeter; yani siz ne anlıyor ve anlamıyorsanız, emin olun o da o kadar anlıyor ve anlamıyor.
● Bu noktada aralarında oluşan muhtemel yanlış anlamaları bir gün bile geçmeden ve sadece 3-5 cümle sarf etmek gibi basit bir yöntemle çözen Sinan ve Seda gibi çiftler çok şükür aramızdalar ki, kafamıza kolayca anlayabildiğimiz bir şeyler giriyor da rahatlıyoruz. Yürüyün be! (Gerçi sanırım bunu da dememize gerek yok, erken kalkan yol alıyor zaar!)
● Yanlış anlaşılmasın, insanın sevdiğinin acısı karşısında nasıl elinin ayağının boşaldığını ve o an itibariyle her şeyin önemsizleşebildiğini anlamıyor filan değilim. Sevdiği kadının canı yanması karşısında “benim yüzümden! benim yüzümden!” demelere doyamayıp pişmanlıklardan pişmanlıklara koşan Ömer’e “yine her şeyin suçlusu sen mi çıktın datluuuum” da demiyorum. Bu durum bana Ömer’in bir kez daha “suçsuzken kabahatli duruma düşürüldüğünü” değil, onun aşkının hesapsızlığını, affediciliğini ,büyüklüğünü gösteriyor. Bir sene sonra geriye “gittiği için kendini suçlayarak dönen” adamın bende uyandırdığı his de bu oldu zaten hep. Yok yere haksızlıklara kurban verilen, adaletsizlik çarklarında döndürüle döndürüle perişan edilen acıların çocuğu Ömüş değil; aşkı her zamankinden de büyük ve yüce hale gelen ve o sebeple daha da iyi bir aşık olan Ömer İplikçi. Bence bir insanın aşkının gelip gelebileceği en güzel noktalardandı Ömer’in geri döndüğünde başladığı yer; o kadar güzel ki bu hikayenin içinde zaman zaman boğulduğum anlarda aynı hikayenin bize kendisinin daha iyi bir sürümünü verdiğini hatırlayıp sakinleştiğim şeylerden biri mesela.
● Aynı şekilde, adamı en son beyninden vurulmuşa döndüren ne var ne yoksa bir kenara koyup sevdiği kadını “kiralık aşk cenderesi”nden (bu diziye özel tescillenip onaylatılmıştır, her hakkı saklıdır) kurtarmaya soyunmasını -ütopik bulmanın yanında- “yok artık inanmıyorum!” diye de karşılamıyorum. Pamir’e kartları doğrudan açık etmesine ise ilk anda “vay anasını sayın seyirciler” tepkisi versem de, yaptığının aslında Ömer’in ne kadar “elini kirletmeyi” reddeden adam olduğunu kanıtlaması açısından muazzam olduğunu kabul etmek gerek. Pamir aynı durumda olsa vakit kaybetmeden Defne’ye söylerdi. Pamir Defne’yle Sinan’ın evinde bir gece geçirse, varılan centilmenlik anlaşmasını anında delip bırakın çekirdeği daha atıştırmalıklar kısmında gerçeği söyleyivereceğini tahmin etmeyen yoktur sanırım. İplikçi farkı.
● Bu arada Işıl geri dönüyormuş. Peki. Neden geldi neden gidiyor demeyeceğim. Sadece, peki madem.
● Metres Işıl’ı geçip Kiralık Aşk Pamir’e geri dönersek, İso’yla Ömer’in rakı/dert sofrasının “yarın Defne’ye çok mühim bir şey söyleyeceğim” ile kapanması elbet hayırlı olmayan bir şeye delalet de olabilir diye düşünmeden edemedim, çünkü nasıl edeyim? Tek temennim, bunu “biliyordun ve nasıl söylemedin”e çıkmaması.
Yazı devam ediyor...