Gelelim ikinci aşamaya. İnandık, her şey yolunda,
şa-ha-ne-yiz.. Sonra izlemeye neden devam ederiz? Çünkü bu inandığımız
kahramanların dertlerine bir kere kalbimizi vermişizdir. Onların karşılarına
çıkan engelleri kendimize dert edinir, ne olacağını merak ederiz. Başlarına gelen olayları ve nasıl baş edeceklerini izlemeyi bekleriz. Yani düz
mantık. Karakter bir eylemde bulunsun ki, çatışma olsun. Çatışma olsun ki, izleyelim.
Kabul edin, Defne ve Ömer'in mutlu mesut hayatlarını izlemeye yarım saatten
fazla dayanamazdınız. "Ee bu mu, yok mu bi atraksiyon?" diye Pamir'i arardı gözlerimiz..
Kiralık Aşk özellikle rüya gibi geçen ilk yirmi bölümü ile
bende tüm bun hisleri uyandırdı. Çatışmalara, önüme verilen
engellere, her şeye inandırdı. Ömer ile arkadaş oldum ben. Defne
üzüldüğünde, kurabiye verip sarılmak istedim. Ömer'e o kadar inandım ki, her
yaptığı adıma kefil oldum, olurum. Yani bana gül bahçeleri vaat ettin Kiralık
Aşk'cım. Fakat ne yazık ki, bu gül bahçesinde dikenler beni çok rahatsız etmeye başladı. Gülü sevmemin önüne geçecek kadar hem de..
Tutucu bir izleyici değilim diye düşünüyorum. Mutlu son aramam, illa sevenler kavuşsun istemem, tesadüfleri merakla beklemem. Mesela, Defne, Pamir ile Ömer arasında kararsız mı kaldı? Kalsın.
Sonuna kadar kalsın, kalsın ki ben sonunda Ömer'i nasıl sevdiğini izleyeyim.
Ömer yalnız kalıp, köşeye sıkıştı, en sonunda da düştü mü? Düşsün. Hatta bir
tekme de ben atayım. Onun acısına inanayım, çabasını göreyim. Göreyim ki, ayağa
kalkması için ona el vermemi sağlayacak sağlam nedenlerim olsun. Pamir'e muhteşem detay diyorum. Neden
mi? Antikahramanlara beslediğim sevgimi bir köşeye bırakıyorum, Pamir'e
inanıyorum. Yapacaklarına, tahmin edilemez olmasına inandım. Fakat kurtarmıyor.
Hikayede kocaman kara delikler var. Yahu ne demek önceki bölümlerde
tanıştıkları adamla, Defne'yi tekrar tanıştırmak? Hiç mi dikkat edilmiyor? Küçük detaylara fethettiğiniz kalplerimiz var, lütfen hatırlayınız ve özeninizi bizlerden esirgemeyiniz..
Bir başka misal. Defne nasıl bu kadar tutarsız olabilir? Bakın yaşadığı güven
probleminden bahsetmiyorum. Toplantıda "hemen vazgeçmeyelim" diyen
Defne'nin bölüm sonunda Pamir'e dert yanması karakterin dengesizliğinden değil,
hikayenin kocaman deliklerinden kaynaklı. "Bir de bu yoldan
gidelim"deyip, seyirciyi oyalamak dışında hiçbir amaç görmüyorum. Kandırılmış hissediyorum. Defne ve Ömer sahnesi olmuş, olmamış umurumda bile değil.
Umut tacirliği yapan fragmanlarda izliyoruz hepsini. Dediğim gibi yan yana
olmasınlar ama öyle bir duygu, öyle bir tutku hissedeyim ki aralarındaki bağa
inanayım. Zaten normal şartlar altında çatışmaları için yan yana olmaları gerek
ama bizim gezegen de öyle bir şey mümkün değil. Çatışamıyorlar, zira diyalog
yok! Şirket metaforu altında ilişkilerini yürüten bir çift var
karşımda sevgili kiralık aşk kardeşlerim! Her şey havada asılı kalıyor. Tıpkı geçen hafta bahsettiğim
Ömer ve Defne gibi.. Ancak onlar gibi kendini bulmuyor hikaye. İnanma içgüdüsü
ile sorduğum "Neden?" Sorusuna tatmin edici yanıtlar bulamıyorum. Ve
inanın kırılıyorum. Hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar.
Bu sıkıcı gerçeklerimi okumaya tahammül
edebildiyseniz, ödül olarak bizim gezegene rötarlı da olsa götüreyim sizi. En azından bir yerlerde bir şeylere inanmaya, tutunmaya çalışalım.
Yazı devam ediyor..