Bazen gökyüzünün bile üstüme geldiğimi hissedip, nefes
almakta zorlanıyorum. Hayatın çok kolay olmadığı dönemler yani. İşte böyle günlerde, güzel bir soluk için sevdiğim şeylere sarılıyorum hemen. Bu Cuma da, 59 haftadır
olduğu gibi, yine güzel bir nefes almak hevesiyle oturdum ekran başına..
Kiralık Aşk yazmaya başladığımdan beri hep aynı dert.. Son düzlüğe girerken hiç değişmeyen bir karın ağrısı: "Ne yazsam,
acaba kelimelerim yetecek mi derdimi anlatmaya?" Sonrasında durup düşünmeler,
kulaklıkla bangır bangır şarkı dinlemeler, kitaplardan altı çizili cümleler
kovalamalar, bazen tekrar izlemeler, ve hatta bazen yazmayı bırakıp tekrar
başlamalar..
Her hafta farklı bir masal diyarında ya da yıldızlarla kaplı
bir gezegene gittim, sizleri de götürmeye çalıştım. Fakat bu hafta bırakın masalları, başka bir gezegeni en az bizim emektar dünya kadar gerçek ve kötü bir bölüm izledim. Öyle ki zaman geçmek
bilmedi, bitemedi. O kadar sıkıldım ki, o kadar "kandırılmış"
hissettim ki, içimi hemen dökmeye karar verdim.
Yazmasaydım, çıldıracaktım. O nedenle sizi masal diyarına ya da şu benim
çok sevdiğim gezegene götürmeden önce biraz sıkıcı gerçeklerimle tanıştırmak
istiyorum. Ben tercihlerimi, isteklerimi net bir şekilde dile getireceğim.
Umarım dediğin gibi hayatta, dizide bana aynı kararlılıkla geri döner, Pamiriko.
Gelin Kiralık Aşk'ı
bir kenara bırakalım.
Bir diziyi ya da filmi neden izleriz? Mesela konusunu severiz,
karakterlere sempati duyarız ya empati yaparız. Bizimle tanıştırılan karaktere
inanırız, hatta çok sevip, çok bağlanıp, kurgulanmış olduğunu bile unuturuz. Ekrana bağırırız; "Yapmaa!, Gitmee. Hadi be!" diye haykırırken buluruz kendimizi. Bize bu hissi veren
hikayelere, karakterle dönün bakın lütfen. Neden bu kadar benimseriz? Cevabı
çok basit olsa da uygulaması bir o kadar zor olan bir nedenden:
"İnanırız"
Evet, ben Defne'nin oyunun altında ezilmesine inandım,
yalana devam etme nedenlerine inandım. Ömer'in o buzdan soğukluğuna,
kusursuzluğuna, ne olursa olsun doğrudan şaşmamasına inandım. Kötü olmasına
rağmen Neriman'a inandım, nasıl bu kadar kötülük yapabileceğine ikna oldum.
Galo'dan nefret ettim çünkü Ömer'e olan hislerine inandım. İlk başlarda nefret
ettiğim, sinsirelladan pamuk prensese dönüşen Yasemin'e inandım. Sinan'ın iyi
niyetli dostluğuna inandım. En önemlisi, Defne ve Ömer'in aşkına onunla da
beraber mucizelere inandım. Fakat sevgili okur, inandığım tüm şeylerin kumdan
kaleler gibi yıkıldığını görüyorum. Evet Ömercim İplikçi, yine seninle aynı
duyguları paylaşıyoruz.
Yazı devam ediyor..