Kısa Kısa...
● Şahsım adına aklı Ömer’de kaldığı için Defne’nin gözüne uyku girmediğine ikna oldum ama – bir gün iç huzurunda bir dünya markası Pamir seviyesine erişsem BİLE – o odada onca floresan ışığının altında uykuya dalabilme ihtimâlim benim de yok Defne, ne yalan söyleyeyim.
● Defne’nin o gece harekete geçip Ömer’i telefonla aradığı yetmemiş gibi (yetmez çünkü dahası da olsun, dahası da olsun, hep olsun ^^) evden kaçıp Ömer’e gitmesi de kocaman kalp kalp kalp <3 İşte beklemek yerine hep böyle hareket halinde görmek istediğimiz Defne’ler, Defne’lerimiz! Evren ona “hayaller Ömer gerçekler İso” çekti tabii, ama evren bunu ekseriyetle yapar zaten. Hayat; diğer adıyla talihsiz serüvenler dizisi.
● Talihinizi serüvenler, ve fakat, hep o kadar talihsiz olmak zorunda da değildir. Her zaman söylenebilecek “hayır”lar, “şimdi olmaz”lar, “hadi ben gidiyorum”lar bulunur. Defne’nin ertesi gün neredeyse öğlene kadar Ömer’i görememesi biraz da bu sebeple makus kaderin oyunundan çıkıp, kendi kaderini yönetmeye hâlâ korkuyor, çekiniyor olduğu gerçeğine varıyor. Diğer taraftan da bazen iplerin tam da o kadar gerilmesi şarttır; çünkü ancak bir ok gibi gerim gerim gerinen yaydan fırladığınızda kayda değer bir mesafe kat etmiş olursunuz hayatta.
● Bu arada not etmeden geçmeyelim: yayın ucunda gerim gerim gerinmelere doyamayan kahraman, en az Defne kadar – hatta gerinme süresi göz önüne alındığında belki daha bile çok – biz oluyoruz. Bütün bir hafta merak için de beklerken gördüğü her bir kesit ile coşkudan coşkuya, feryattan hezeyana koşan; ve sonunda beklediği şeylerin neredeyse tam tersi ile karşılaşan bizler, bizlerimiz. Canım bizler ^.^ Ömer’in Defne’ye hiç bir şey olmamış gibi yine ültimatomlar yağdırmasından, her şey hallolmuşçasına yine yeniden literatüre “elma ve muhtelif objeler ile iletişim” olarak geçen şahsına münhasır DefÖm lisanına dikey geçiş yapılmasından; tamamen benzer şekilde Defne’nin Pamir’i koluna takıp nispet yaparmışçasına davete gelmesinden hunharca dramalar yaşayan bizler... Ve fakat demek neymiş - bazen o fragmanlar, fotoğraflar, beklediğimiz sahnelerin neredeyse tümünü bize gösterdiği için gördüğümüze göreceğimize pişman olma noktasına geldiğimiz kesitler değil; bizi tamamen oyuna getiren küçük hınzır oyunbazlıklar çıkıyormuş. Hep öyle çıksınlar. Yanılmak güzeldir çünkü, ve allahın sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirip sonra buldurmasının tadı sahiden de apayrıdır.
● Not etmeden asla geçmeyeceğim diğer muhteşem detayların başında, amuse-bouche sempatizanı Pamir’in bana göre evden çıkmadan hazırlaması bile başlı başına şaşırtıcı olan full+full İngiliz kahvaltısı bulunuyor a dostlar! Topal’ların esnaf lokantasında önceki gün çıkan tencereden alınımıştan hallice duran bi kap kuru fasulyesi, pişmemiş mantarları ve eğer söz konusu olan Gümbet stayla FULL ENGLISH BREAKFAST! ONLY £11,99! ise o tabakta bulunması icap eden ama yerini alamayan hash brown’ları ile (herhalde sabah sabah bir de patatesle uğraşmaya üşendi :D) adeta bir şaheser, Ömer’in bahsettiği o ‘şahane an’lardan biri! ‘Full English’in altının accık boş olduğunu göstermesi açısından da sahiden şahane bir detay bence, zira bu kahvaltıyı gerçek bir İngiliz’in sofrasında değil ancak İngiltere’ye giden turistleri veya Fethiye, Marmaris ve Gümbet civarına gelen İngilizleri avlamaya çalışan restoranların menüsünde bulursunuz.
Yazı devam ediyor...