Cinayet bilmecesinde Ozan’a
fotoğrafları gönderenin Tufan çıkması geçen hafta sürpriz olmuştu benim için.
Ne Emir’e ne de Asu’ya yarayacak bu ifşada Tufan’ın ne çıkarı var diye de
düşündüm açıkçası. O sırada annesi Emir’in elindeydi ve Emir onu Kemal’i
öldürmesi için tehdit ediyordu. Belki de Tufan da elini ikinci kez kana
bulamadan annesini kurtarma amacıyla bir kaos yaratarak, Kemal ve Emir’i
birbirine düşürmek istedi. Dur bakalım, illa ki bir mantığı vardır, izleyip
anlayacağız.
Tufan’ın Asu için hazırladığı
bomba elinde patladı derken, adam sehven Emir’in güvenini yeniden kazandı, iyi
mi? Artık Asu’nun hadsiz sözlerine ve yersiz aşağılamalarına katlanmaktansa ona
karşı bir cephede yer almayı seçtiğini umuyorum. Nihan’ın da Emir’in doğum günü
için daha büyük bir olay tasarladığını sanmıştım, halbuki altı üstü Emir’le bir
yüzük taktılar. Oysa daha Asu’yu nikah şahidi yapacaktık. Neyse, gelin
yapmayalım da… İnşallah Kemal’le aldıkları nikah günü çıkmaz ayın son
çarşambasına denk geliyordur. Sustukların Kemal’in pek hoşuna gitmese de benim
çok hoşuma gidiyor Asucum. Zira bunlar biriktikçe, ileride büyük patlayacakmışsın gibi
hissediyorum. Ay hadi inşallah!
Başlıyorum anlatmaya. İki kelime, yabancı film...
Leyla ve Ayhan’ın enerjisi çok
tuttu. Klişe bir söylemle ayrı dünyaların insanları olsalar da izlemesi hep
zevkliydi, ama ilk defa bu kadar uzun sohbet ettiler. “Hoş geldin, sefa geldin…” Sinema muhabbetleri, Ayhan’ın inceden
yürüyüşleri ve buna karşılık Leyla’nın afallamaları, çok eğlenceliydi. Emir’e
bile laf yetiştirebilen Leyla, Ayhan karşısında sus pus oldu. Geçen hafta Emir’le
işbirliği yaptığı için adamın da günahını almışım, gıyabında özür diliyorum. Kemal’e
kötülük yaparak onu bu pis dünyadan uzak tutmaya çalışması fikrini sevdim. “Olmak istediğin adam için olduğun adamı
harcama.” öğüdüne karşılık Kemal’in de beyninin ve kalbinin kendi silahı
olduğunu söylemesi en doğrusuydu. İşte ben de başından beri bunu söylüyordum.
İntikam almasın demiyorum, hobi olarak gene alsın tabi ama kendine has
silahlarını kullanarak yapsın bunu. Nihan’ın Deniz’e anlattığı masal verdiği
öğüt gibi; seni sen yapan şeylerden vazgeçersen işte o zaman kaybedersin!
Emir’in, Deniz’in Kemal’in kızı olduğunu
bilmesine rağmen ona yaklaşımını çok seviyorum. Aynı şekilde Kemal de çocuğu
Emir’den sanmasına rağmen ona son derece şefkatle yaklaşıyor. İki adamın da
Nihan’a sevgisi öyle büyük ki, hayatta en çok nefret ettikleri kişiden olan
çocuğunu bile sevip sahiplenmeye hazırlar. Ama Emircim, sen Nihan’ın Kemal için
çarpan kalbinde illegal yaşam mücadelesi veriyorsun da, sana kendi kalbinde mültecilik
ve hatta vatandaşlık hakkı tanıyacak kadınlar da var. Onlara mı baksan acaba?
Bölümün başında Kemal ve Nihan’ın
geçmişte izledikleri filme dair Kemal’in yaptığı yoruma katıyorum aslında. “Eğer ki cesur olsalardı, birbirlerine
kavuşmak için ölmelerine gerek kalmazdı.” Filmin sonu biraz da kolaya kaçmak gibi
gelmişti bana. Orada o anda tüm yaşamı sona erdirip -kavuşmak- mıdır güzel
olan, yoksa el ele mücadeleye devam edip, zaman içerisinde sınanarak yine de
yenilmeden yola devam etmek midir? Nihan da Kemal de gereken mücadeleyi
verebilecek kadar cesur insanlar. Zaten böylesi bir kara sevdaya düşebilmek
için gözü kara olmak gerekir. Dolayısıyla ben Kemal’in bu yorumunu mutlu sona
dair bir söz, bir umut ışığı olarak algılıyorum. Onlar da yeterince cesurlar ve birbirlerine
kavuşmak için ölmelerine gerek kalmayacak. Yaşayarak ve yaşatarak var
olacaklar.
*Rüzgargülü, Attila İlhan
**Ver bana düşlerimi, Yaşar Kurt