Geçen haftaki bölümden sonra 8
yıllık sevgilisine “İlişkimiz eski heyecanını kaybetti Mahmut!” diye söylenen
kız gibi hissetmiştim kendimi; bezgin ve dırdırcı. Bu hafta ise, o
sevgilisinden kafam kadar tektaş yüzükle evlilik teklifi alıp, bunu “#isaidyes”
hashtagiyle türlü sosyal mecralarda paylaşan kız gibi hissediyorum; öylesine mutlu,
öylesine heyecanlıyım.
Nihayet, gözümü ayırmadan
izlediğim, manevralarıyla beni heveslendiren, Kemal ve Nihan’ıyla
heyecanlandıran, Emir’iyle güldüren, Leyla’sıyla mutlandıran bir bölüm izledik.
Sanki geçen hafta içinden çekilen Kara Sevda ruhu geri üflenmişti. Bazen
gerçekten de unutmak nimettir ve ben de Kemal’in sözünü dinleyip geçen hafta izlediğimiz bölümü unutuyorum.
"Gitmek kolay, ya sonrası…
Silebilir misin
sende kalan dudaklarımın nemini?
Atamazsın biliyorum
sende solan yüreğimi”**
Birçok şeyi unutabiliriz ama Kemal ve Nihan nasıl
unutacak, dilleri ne söylerse söylesin her dokunuşta, her yakınlaşmada hâlâ
ürkek bir kuş gibi kanat çırpan kalplerinin atışlarını? Tek bir dokunuşla; Kemal’in
üstüne dökülen betonlarla beraber kuruduğunu iddia ettiği kalbi ve Nihan’ın
Kemal’de solan kalbi bir anda yeniden canlanabiliyor. En ufak bir sözde,
romantizmden en uzak faaliyetlerden biri olan beton dökülmesini izlerken bile
kendini hatırlatan ve daha da önemlisi hesabı henüz kapanmamış koca bir mazi
var arkalarında. Unutmak ve bu sayede acı çekmemek bir nimet olabilir kimisi
için ama onlar unuturlarsa bütün bir ömrü boşa harcamış olurlar. Bak Kemal
kolay olan unutmak yolunu seçememiş, hatırlamayı tercih etmiş! Üstelik de
unutulduğunu sanmasına rağmen…
"Her zerrem sende çarpıyor"
Buna rağmen Nihan’a öyle güzel
bakıyor ki, sanki Nihan he dese, her şeyi bırakıp uzaklara kaçıracakmış gibi
hissediyorum. Biliyorum, şu aşamada Nihan da Kemal de intikamlarını bir kenara
bırakıp o adımı atamazlar. Halbuki “İkimiz
iki sap buğday olsak / sen benim olsan ben senin olsam”* naifliğinde ve
kanaatkârlığında bir hayat isterlerdi eminim ki. Ama Nihan’ın karanlık bulduğu
bakışlarının altında yatan neden de, Ayhan’ın bahsettiği üzere, Kemal’in içinde
yanan ateş işte. O ateşin tüten dumanından göz gözü görmüyor. “Gözlerini söndürme muhtacım / Ben senin
aydınlığına muhtacım”*
Unutulmak, hatırlanmamak, severken artık sevilmemek çok yaralar insanı.
O yüzden Nihan’ın iyileşmiş olduğunu sanması Kemal için belki de en büyük
cezalardan biriydi o cezaevinde. Oysa iyileşmek kolay mı? Bir hap içsen, bir
merhem sürsen geçer mi? Söyle Nihan, Kemal’in dudaklarının sıcaklığını silebilir
misin içinden? İstersen senin yerine ben cevap vereyim; silemezsin! Çünkü akıl
ne düşünürse düşünsün kalbin kendine has bir hafızası var. Hem senin
yanındayken dörtnala koşarcasına çarptığını duyduğunda şaşırdığın kalbin, hem
de her şeye rağmen Kemal’in sana yaklaştığı anda çırpınmaya başlayan minicik
kalbinin… Birbirlerinin ve dahi dünyanın kalbini dinledikleri, birbirini
tamamlayan o iki anda sanki zaman durdu ve ben de kalbim boğazımda atarak
onlarla birlikte dünyanın kalbini dinledim. Benim gözümde, 40 bölümlük
Kara
Sevda macerasının en etkileyici sahnelerindendi kesinlikle, beni yüreğimden vurdu.
Yazı devam ediyor..