'Ben Oswald Copplebot!'
Karanlıklar şehri Gotham'ın altıncı bölümünü böyle
bitirmiştik, şehrin suç dünyasında yan rollerde yer alan sevgili Penguenimiz, Oswald Copplebot, yedinci bölümle birlikte artık ana sahnede. Bölüme ise
Oswald’ın hayatta olduğunu öğrenip bir nevi hafif düzey cinnet geçiren Fish
Mooney ile başladık. Yani, sizi polise ispiyonlayan ve öldüğünü
sandığınız alt düzey bir suçlunun hayatta olduğunu öğrenirseniz; ister istemez
kendinizi kaybeder, etraftaki eşyaları bir yerlere fırlatırsınız. Üstüne üstlük
bu insan, düşmanınız Maroni için çalışıyorsa...
Sonuçta Fish her rasyonel mafya
insanının yapacağı gibi Oswald’ı öldürmüş olması gereken mahallemizin iyi polis
memuru Jim Gordon’ın peşine düştü. Gordon’a ulaşmak için en kestirme yol
kalbinden geçtiği için tabii ki Fish’in adamları soluğu Gordon’ın sevgilisi
Barbara’nın yanında aldılar. Bunun olacağını tahmin eden Gordon da çok vakit
kaybetmeden Barbara’yı kurtarıp başına kötü bir şey gelmemesi
için şehir dışına postalamaya çalıştı.
Barbara barbi bebekten hallice kıvamdan ne zaman çıkacak acaba?
Barbara, hikâyedeki tekdüze varlığı
nedeniyle, “sen nerede, ben orada Jim” muhabbeti çevirmeden de duramadı.
Sonuçta bir hikâyede başı belada olan iyi polis memurumuzun sevgilisi olma rolü
bunu gerektirir. Umarım hikâyenin bir yerinde
Barbara’nın işlevi biraz farklılaşır çünkü geçmişinde polis memuru Montoya ile
yaşadığı ilişki, uyuşturucu gibi karanlık noktalar mevcut.
Bu kadının zekası gibi elbiseleri de çok yaratıcı.
Bu esnada sinirden iyice gözü dönmüş olan Fish, büyük
patron Falcone’yi, Gordon’ı, Gordon’ın ortağı Bullock’ı, çok şey bildiğini
düşündüğü Oswald’ı, hatta Maroni’yi öldürmek için ikna etmeye çalışıyordu. Ben
de bir ara Fish’in bu gözü dönmüşlüğünden faydalanıp, hayatımda kurtulmak
istediğim insanların isimlerini kendisine ulaştırmayı düşünmedim değil, aradan
onlar da çıkardı. Fish’e, sevgilisi ve Falcone’ye karşı
komplosunda ortağı Niko destek verse de Falcone anlaşmaya gitme konusunda
kararlıydı. Bu durumdan mutsuz olan Niko, Fish’i Falcone’nin zayıf olduğu ve
şimdi Maronilere karşı harekete geçme zamanı olduğu konularında ikna etmeye
kararlıydı. Fish ise tavuklarla ilgilenen Falcone’nin mutlu ve rahat
olması nedeniyle temkinliydi. Sonuçta bazen çevremizdekilerin en güçsüz
olduğumuzu düşündüğü zamanlar aslında en güçlü olduğumuz zamanlardır.
Bakalım Falcone
gerçekten bilgiden güç aldığı için mi her şey bu kadar karışıkken tavuklarla
ilgileniyor, yoksa tavuk sahibi yaşlı ve tonton bir mafya emeklisi olma yolunda
mı ilerliyor? Ama tavuk meselesi benim de kafamı karıştırdı, Falcone’ye niye
tavuk diye sormak istedim. Gotham’ı yöneten koskoca mafya patronusun ve
ilgilenebileceğin aslan, kaplan gibi hayvanlar varken niye tavuk, illa uçsun
istiyorsan kartal var, biraz daha sıra dışı olayım dersen karga var mesela,
neyse sonuçta Falcone’nin tavuk sevgisini sorgulamak bana düşmez. Tavukları bir
kenara bırakırsak Gordon konusunda ise Falcone olaya kendi adamlarıyla el
atmaya karar verdi ve Gordon’ı bulması için Victor Zsasz’ı görevlendirdi.
Amirinin gerçekten sana yardım edeceğini düşündün ya, güldürdün bizi Gordon.
Gordon ise başı belada olan her normal polis
memurunun yapacağı gibi polis merkezinde Gotham Belediye Başkanı, Falcone ve
yakınları için Wayne cinayeti sebebiyle tutuklama izni çıkartmak için
uğraşıyordu. Bütün devlet aygıtları yozlaşmış Gotham’da böyle bir şey yapmaya
kalkışmak, sabah uyandığınızda yüzünüzü yıkamanız kadar normal bir şey çünkü. Bunu
duyan Gordon’ın amiri bir Behzat Ç. olmadığı için “saçma sapan konuşma la”
demedi ama Gordon’a ne tutuklama izinlerini onaylatabilecek bir görevli ne de
dava açacak bir savcı bulamayacağını açıkca söyledi. Gordon’ın cevabı ise
bence Batman dünyasının en kilit noktalarından birini ortaya seriyor; “karşı
koyan birini gördüklerinde bana yardım edecek bir sürü insan olacak.”
Filmlerden aşina olduğumuz Batman ışığı, sadece kötü bir şey olduğunda Batman’i
çağırmak için değil, aynı zamanda insanlara yalnız olmadıklarını,
savaşabileceklerini hatırlatmak için de vardır.
Gotham dizisinde de bu mesaj alttan
alta bir çok bölümde veriliyor ve benim şahsen en zevk aldığım anlar oluyor. Özellikle bir insanın aslında büyük değişiklikler yapabileceğini duymaya
ihtiyacım olduğu zamanlara denk geldiğinde. Bu esnada ben acaba bu yüzden mi süper kahramanlara
ihtiyacımız var, süper kahramanların süper gücü sadece kızıl ötesi ışınlar ya
da uçmak gibi güçler değil de, doğruyu yapma uğruna sahip olduklarından
vazgeçme gücü mü diye düşüncelere dalıp dizide bir kaç diyalogu kaçırsam da
Victor Zsasz’ın Gordon’ı yakalamak için polis merkezinde bitmesiyle kendime
geldim.
'Çıkın dışarı' dediğinde odayı terk ediyordum yeminlen, sıfata baksana!
Victor Zsasz azılı bir seri katil ve çizgi
romanlarda da Batman’in düşmanı olarak karşımıza çıkan bir karakter. Adam
öldürürken bıçak kullanan Victor, öldürdüğü her adam için vücuduna bir çentik
atmasıyla ünlü. Sonuçta o bir süper kötü ve süper kötülük bir şekilde
deliliğinizi göstermenizi gerektirir. Gotham
dizisi, Batman dünyasına ait bu tür parçaları tatlı tatlı hikâyeye yedirerek,
resmen Batman severlerin ağızına her bölümde bir parmak bal çalıyor. Victor’ın
sahneye çıkmasıyla Gordon’la amiri arasında geçen diyalogun gerçek yaşamda bir
nevi tezahürüne tanıklık ettik. Victor’ın karşısına çıkan Jim, kendisine polis
merkezinde olduğunu ve etrafında 50 polis memuru olduğunu söylese de Victor’ın
“Dışarı çıkın” diye bağırmasıyla, o 50 polis memuru ufak ufak fıydı. Gordon
korku duvarlarını yıkmak o kadar da kolay değil. Polislerin gitmesiyle Gordon
ve Victor arasında ateşli dakikalar başladı ve vurulan Gordon’ı kurtarmak Major
Units memurları Montoya ve Allen düştü.
Gordon yaralarıyla uğraşırken, Fish de Maroni’yle
konunun saygınlık olduğu ve bu nedenle Oswald’ın kendine teslim edilmesi
gerektiği konusunda görüşüyordu. Şu mafya aleminin saygınlık konusunda neden bu
kadar takıntılı olduğu konusunu ise benim biriyle görüşmem gerekiyordu, o kadar
insanlık dışı işle uğraşırken bu saygınlık olayı nedir biri de bana anlatmalı.
Bu esnada Gordon da suçsuzluğu ortaya çıktığı için
Montoya ve Allen ile barış imzalamış ve beraber Wayne malikanesine ufak bir
ziyaret yapmaktalardı. Gordon artık aranıyordu, başı her an belaya girebilirdi,
Bruce Wayne’e ailesinin katillerini bulma konusunda verdiği sözü
tutamayabilirdi. Bu sözü yerine getirmek için kendisine veliaht olarak Montoya
ve Crispus’u seçmiş ve şimdi onları Bruce ile tanıştırma zamanıydı, evet işte
görev bilinci böyle bir şey. Ne olup bittiğini anlayamayan Bruce “ben
çocuk değilim bana her şeyi anlat” diye çırpınsa da Gordon her şeyi anlattıktan
sonra veda için elini uzattığında, elini sıkmak yerine ona sarılmayı tercih
etti. Ne de olsa her şeye rağmen o bir çocuktu ve ailesini kaybetmiş her çocuk
gibi bir tarafı hiç büyümeyecekti.
Depo baskını sonunda Maroni de Falcone de maddi
kayıplarının yanında ailelerinin değerli adamlarını kaybetmişlerdi ve barış
imzalamanın zamanı gelmişti. Falcone, Oswald’a dokunmamak karşılığında Maroni’den
bir gayrımenkul istedi, Maroni Oswald’ın önerisiyle Arkham’ın içindeki
toksik atık yeri olan Kızılderili Tepesi’ni teklif etti. Şimdi Batman dünyasına
dönecek olursak Joker’in bir toksik atığın içine düşmesiyle o korkunç
palyaçomsu hali kazandığı birçok yerde geçer. Acaba Kızılderili Tepesi denilen
yer Joker’in doğacağı yer mi olacak? Bir yarasasever olarak tabi ki dizinin bu
saniyelerinde her tüy diken diken.
Bu barış rüzgârları arasında Gordon ise kendi
savaşını başlatmak üzereydi. Kendisine yardım ise hiç beklemediği
birinden, sevgili ortağı kötü ve yozlaşmış polisimiz Bullock’dan geldi.
Bullock nasıl olsa bir şekilde Oswald hayatta olduğu için kendisini de
öldürecekleri için iyiler takımına katılmaya karar vermişti. Beni pek ikna
edemese de Gordon’ı ikna etti. O sırada Falcone de kendisine güvenmeyi tercih eden bu dürüst adamı öldürmedi.
Gotham gibi bir şehirde başkalarına örnek olabilecek bu dürüst adamın yaşamasına
izin vermek ne kadar mantıklıydı, Falcone niye Gordon'in yaşamasını istedi?
Aklımda
bu deli sorularla dizi son dakikalarına doğru ilerlerken Falcone-Oswald konuşması
başladı, ben de çığlıklar atmaya başladım. Meğerse Oswald ve Falcone, Oswald ispiyonculuktan yakalandığında anlaşmışlar. Oswald, Falcone'ye
kendisini öldürmesi için Gordon'i seçmesini böylece eğer Gordon onu öldürürse
ölü bir adam olacağı, hayatta kalır ise gelip Falcone için en iyi olduğu işi, ispiyonculuğu
layıkıyla yapacağını içeren bir anlaşma sunmuş. Sonuçta Falcone için
kazan-kazan bir anlaşma kabul etmesinde ne yapsın. Böylece Falcone ve Oswald işbirliği
ve Falcone'nin tavuklara değil penguene ilgisi ortaya çıkmış oldu, Oswald
Gotham'a geri döndüğünden beri Falcone'nin bilgisi dahilinde hareket ediyormuş.
Bundan sonra bu işbirliğini izlemek ayrı keyifli olacak. Ayrıca hem Oswald hem
de Falcone gerektiğinde birbirlerine karşı hareket etmekten çekinmeyecek
karakterler, bakalım ne kuyular kazılacak. Bolumun son bombası ise Oswald'in
Gordon'in hayatta kalması için Falcone'yi ikna ettiğini öğrenmemiz oldu, Oswald
Gordon'i bir şekilde yola geleceğine ve kullanabileceklerine emin. Bizim bildiğimiz
Gordon yola gelmez ama Oswald'in onu zorladığını ve bunun sonucunda Gordon'in çekincelerini,
zorlanmalarını izlemek ayrı eğlenceli olacak.
Gotham'da kartların karıştırılıp tekrar dağıtıldığı,
piyonların aramızdan ayrıldığı, mafya savaşının gizliden yürütüldüğü bir bolumu
daha bitirdik. Şimdiye kadar Penguen olma yolunda gelişimi yavaş yavaş
ilerleyen Oswald artık devler liginde ve sevgili şehri Gotham'a sahip olma
konusunda paytak ama emin adımlarla ilerliyor.
Not: Yazıyı eğlenceli hale getirmeme yardım eden Ceren'e teşekkürler.