Arkadaşlar İyidir: Yarım kalan
Gözlerindeki ışık söndükten sonra gerisi boş
Biliyorsun… Biliyorsun da; vücudunun sol üst köşesinde kalan, kan pompalamaya ve seni ayakta tutmaya yarayan organa dinletemiyorsun. Neyi mi? Türk âdet ve geleneklerinde ya da Doğu kültürünü kendine öz benimsemiş olan toplumlarda; evli bir adam ile ilişki kurmanın, O’ndan hoşlanmanın veya aklının ucundan geçirmenin kanun niteliğinde kanıksanacağını biliyorsun. Yine… Yine de söz geçiremiyorsun ya yüreğine, can parene!
 

Karşı karşıya gelmek en korktuğun sahne değil midir?

Yasemin ile Salih’in durumunu, geçmişte ne yaşayıp da birbirlerinden etkilendiklerini henüz bilmiyoruz. O dönem Ayşe ile arasında geçen en ufak bir sürtüşmede bile Salih’in aklı Yasemin’e kaymış olabilir. Bir ânlık etkileşimden dahi kaynaklanabilme durumu söz konusu. Senaryo grubu, bizlere bir evliliğin nasıl dağılabileceğini, dağılırsa o kurumun içerisinde yer alan bireylerin psikolojik ve sosyolojik etkileşimlerini tasvir ediyor. Bir çatının altında mutlu ve huzur dolu yıllar geçirirken – ki öyle olduğunu zannediyorlar – sonrasında yaşananlarla birlikte nasıl yerle bir olduklarını şahit oluyoruz.
 

Çocuğumun ismi, başka kadının çocuğuna yakıştı mı Salih?

Peki, hiç ikinci kadının tarafından bakıldı mı? Ya da bakabiliyor muyuz?  Senaryoda bizlere ikinci kadının duygu ve yaşadıkları empoze edilmediği için mecburi taraf olarak Ayşe’ci oluyoruz. Hâlbuki ele alınacağı zaman diliminde, bir de Yasemin’in hikâyesini dinlemeyi çok isterim. İyi de, bunu ne için istiyorum? Söyleyeyim… Yaşadığımız evren var olduğu sürece ve üzerimizde insanlık duygularını taşıdığımız müddetçe aldatılan veya ezilenden, yani güçsüzden yana olmaya bırakılıyoruz. Güçlü olarak görüp, O'nların da mağdur olabileceğini düşünebiliyor muyuz? Evli bir adamı sevmenin ne demek olduğunu biliyor muyuz? İşbu nedenle, hikâyeyi Yasemin'in gözünden de izlemek isterim.
 
Bir adamı seversin. Kader de, hayat şartları de, ne dersen de! Eğer yaşamanı anlatan hikâyende evli bir adamı sevmek varsa, yüreğin bir türlü O’ndan kopamıyorsa bunun önüne geçemiyorsun. Hayat sana “Yarım kal!” derken bir bütün olamıyorsun. O evli. O evli. O evli. Bin defa söylesen ne fayda? O sol köşen var ya… Hah, işte orası attığı müddetçe “Sevmiyorum.” desen de bi’ fayda etmez. Seversin ama hâlâ yarım kalmaya devam edersin. Hiçbir zaman bütün olamazsın. Aklın hep o evlilik kurumunu paylaşan çiftte kalır. Kıskanmaktan kendini yersin. Erimeye yüz tutmuş mumdan farkın kalmaz. Gözünün içine baka, baka O’nlar hayatlarına gün katarken geceye dönersin. Dönersin de âmâdan bir farkın olmaz. Gören gözün işlemez. Öyle işte… Başı bağlı olmayanı sevmek çok kolaydır da, bağlananı sevdiğinde senden kötüsü kalmaz. Yolu olan kadın damgası görmekten, kınanmaktan geri duramazsın.


Babamı sende görüyorum...
 
Gizem’in ruh hâlini çözebilen varsa bi’ gelip bana da anlatsın. Seda’dan intikam almak için Salih’i sıkıştırmaya çalışırken, Candan’ın gerçekleri Ayşe’ye anlattığı düşüncesiyle annesine düşman kesiliyor. Amma da uzun bir cümle oldu? Yazarken yoruldum. Düşünün işte Gizem'i anlatmak bu kadar karışık. Gizem şu ân kişiliğini keşfediyor. Yaşayamadıklarının, yarım kalmışlarının tadına varmak istiyor. Buna hepimiz hem fikiriz. İki iki daha beş yapmayacağı gibi, Gizem de kendini Eren’de buldu. Başlarda Seda Eren’den hoşlandığı için Eren’i hedef almıştı. Şimdilerde ise tamamen iç sesi ile birlikte kalp ritimlerini dinliyor. Eren ne kadar kim olduğunu çözemiyorsa, Gizem de bir o kadar çözemedi. Bu nedenle iki yarım bir bütün olmaya çalışıyor. Eren’in ağır ağabey tavırları, el ele tutuşmak istememesi de bundan kaynaklanıyor. Gizem nasıl Eren’i Seda’dan kıskanıyor ise, Eren de Gizem’i hemcinslerinin olası yaklaşımlarından kıskanmakta.
 

Kızlar sevgilinize kendinizi iyi hissettiren hediyeler aldırın

İkisi de birbirinin yarasına tampon olmaya çalışıyor. Bir nevi kader arkadaşlığı onlarınki... Belki zaman içinde Gizem’in ilgi ve alâkası bambaşka birine kayar. Gizem babasına âşık olduğu için ve Eren’den daha önce karşısına – O’nu anlayabilen – biri çıkmadığından dolayı hoşlanması gayet doğal. İkisi de yaşanmamışlıklarıyla içeride bir yerde çocukluk ruhunu taşımaya devam ediyor. İkisinin de ruhu – her ne yaşanırsa yaşansın – özgür kalmayı başarıyor. İki aykırı ruhun bir araya gelmesi de kaçınılmaz olmaya devam ediyor.


Kahrımı çekecek bir kedim bile yok
 
Candan’a gerçekleri duymak zor geldi. Gerçekler yüzüne vurulmaya devam ettikçe acısını Gizem’den çıkarıyor. Yavru kedi misali… Ne kadar kovarsan kov, geri döneceği yer ciğerci olmaya devam edecek. On dokuz yaşındaki bir kız çocuğu; eti nereden alacağı, hangi gün pazar kurulacağı, lekeleri çıkarmak için altmış derecenin mi yoksa otuz derecenin mi daha iyi geleceğini bilemez. Yemek için soğanı piyazlık doğramak mı iyi gelir, küp yapmak mı gerekir kestiremez. Ana kuzusudur. Bunun yanında alkol bağımlısı bir anneyi nasıl oyalayabileceğini düşünemez. Ama Gizem bütün bu söylediklerimi kırk yıllık ev hanımı gibi yapabiliyor. Geçim derdine küçük yaşta düşüp, hayâllerini yaşayamaması Gizem için bir travma değil midir?
 

Arkadaki yeşil gömlekli adama çaktırmadan bi' baksana?

Candan’a bunlar fazla geldi. Vicdanının sesini de en çok sevdiğinin canını acıtmaktan geçtiğini savunduğu için Gizem’i evden kovuyor. Kendi yapması gereken tüm bu işleri kızına yaptırmak da bir çaresizliktir. Kapısına sığınan “eski” arkadaşını rakı masasında avutmaya çalışması da Candan’ın çaresizliğidir. Ayşe’nin aile hayatını, eşini, mutlu evliliğini kıskandığı için gerçeği yüzene vurmak istemesi de Candan'ın çaresizliğidir. Yine de kapısına gelen Ayşe için üzülebilmesi Candan’ın içinde bir yerlerde insanlığını öldürmediğinin kanıtıdır. Candan'ın çaresizliğin çaresi içindeki hazine kutusundadır. O paslı kilitleri bir aralasa hayatla tekrardan ateşkes ilân edecek. Yeter ki vicdanının sesini dinlesin.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER