Dünyadaki her kötü şeyin başına geldiğini hissettiği zamanların birindeydi Defne. Sevgilisini, ona kıyamadığı ve içinde bulunduğu kirli oyuna dahil edemediği için terk etmişti; Ömer doğal olarak yüzüne bakmıyordu. Tüm bu mutsuzluğu yetmezmiş gibi Defne sebeplerini anlatmaya çalıştığında dinlemiyordu. Defne, ağabeyinin borcundan ötürü, -eski- sevgilisinin asistanlığını yapmaya devam etmek zorundaydı. Defne'nin bir elinde Ömer'in smokini varken, şirketin gereksiz çalışanı Vedat'ın koşarak elinde kahve olan Nazlıcan'a çarpmasıyla, Defne'nin üzerine kahve dökülmüştü. Üzerinize dökülen kahve, hayatınızı değiştirebilir mi? Bazen evet! O kahve hem Defne'nin hem de Ömer'in hayatını değiştirdi işte.
Defne'nin ıslak kedi gibi gezmesine içi el vermeyen Ömer, tshirtünü çıkartıp giymesi için Defne'ye uzatmıştı. O yalnızca bir t-shirt değildi, Ömer'in sevgisiydi aslında. Defne, Ömer'in içinde bir şeylerin bitmediğini o an anladı. Ve Defne, o gün onu mutlu eden o t-shirtü bir kutuya koyarak, herkesden saklamıştı bugüne dek yani Ömer'in sevgisini. Zamanla, o kutudaki t-shirt mutasyona uğrayarak, Defne'nin sevgisine dönüşüvermişti. Ömer, evren tarafından o t-shirtü görmeye hak kazanan kişi olarak, Defne'nin içinde bir şeylerin bitmediğini o an anladı. Ve evet, bir kahve önce Defne'nin sonra Ömer'in hayatını değiştirmeyi başarmıştı işte.
Bazen arkanıza yaslanır ve "Gülsem mi, ağlasam mı?" diye sorarsınız kendinize. Ben de tam olarak öyle hissediyorum işte. Ve bu histen inanılmaz keyif alıyorum. Defne'nin, Pamir'in arabasına bindiğini gören Ömer İplikçi'den başlayacağım. Arttırıyorum, aşağı yukarı beş dakikalık o sahne, izlediğim en iyi Ömer İplikçi sahnesiydi. Ne gördüm Ömer'de de sevdim bu kadar? Kıskançlık, öfke, pişmanlık, kaybetme korkusu, yaşanamayanlar, hayal kırıklığı... Ömer'in karanlık tarafında kısa bir yolculuğa çıktık o sahnede. Ve evet, izlemeyi çok sevdim bu anları. O sahneye çok fazla gözden bakmak mümkün aslında. Ömer'in gözünden, Defne'nin gözünden, Sinan'ın gözünden, Pamir'in gözünden, hatta belki yoldan geçen masum vatandaşın bile gözünden bakabilirim, eğer istersem.
Nereye düştüm ben ya? Bunların içinden bölüm başı canavarı çıktı. Neyse bozma sakinliğini cool dur olum sen.
Ben, sert, dediğim dedik, inatçı, "höt höt", yani maço erkek severim; içinde bunlarla beraber sıcacık bir taraf da olduğunda. Maço kısmına, yer yer uyuz olsam da sanırım kendimdeki "uyuz olma" hissiyatını seviyorum en çok. Yani, Ömer gibi erkekleri, evet çok severim. Aksine, inanılmaz naif ve her zaman, her koşulda kibar olan erkeklerden hoşlanmam. Benim "manyak" olduğumu düşünebilirsiniz, orası size kalmış. Ömer'i tanıdığımız günden bu yana, her zaman emir kalıplarıyla konuştuğunu zaten biliyoruz. Misal asansöre binerken, Defne'ye "Geç" demesi gibi. Ben bundan hiçbir zaman rahatsız olmadığım için, arabanın kapısını açıp "Çık" ve "İn" diyen Ömer'den de rahatsız olmadım açıkçası. Hakkı var mıydı? Hayır yoktu. İşte bazen de gönül meselelerinde hak hukuk aramamak güzeldir, bana kalırsa. İşin içindeyken hiç hoş değil bu durum, evet. Defne'nin yerinde olsaydım, ben de inmemek için diretirdim ve pek tabii Defne, Pamir'le nikah kıymaya da gidiyor olabilirdi. Aynı şekilde, Ömer'in Roma'da yatağına giren kadınlar olduğu gibi, Defne'nin de hayatına giren erkekler olabilir ve Ömer bu konuda söz sahibi değildir.
Meselenin özüne bakmak lazım aslında biraz. Defne'nin elinde olsaydı, Ömer'e asıldığı için Yasemin'i parçalardı. Kaldı ki bunun tribini, deli gibi korktuğu patron Ömer'e fazlasıyla attı. Feryal Hanım meselesiyle, Ömer'in evini bastı. Asistan Ceren'i kıskandığı için, yanlış menü vererek olmayacak işlere kalkıştı. Bir adet, "İz'le Ömer'iz" mevzusu sebebiyle, Ömer'e üstü kapalı laflar geçirdi hep. İz'in başlattığı, "Dövmenin durup durmadığını ilk öğrenen kazansın" oyununa dahil oldu. Belki, kendi öğrenmek için bir şeyler yapmadı ama İz'in öğrenme şansı olduğunu düşünüp, engellemek için uğraştı.
Ya benim de Maserati'm var ya bi dakika, sadece konuşucam bi dakika.
Duyduğu telefon konuşmasını yanlış anladığı -İz'le alakalı sandığı- için, Ömer'i evinden kovdu. Defne kiralık bir aşk olmasaydı, yahut Fikret bunu bilmeseydi, sevgilisine yürüyen Fikret'i parçalarına ayırmaz mıydı? Ömer'e, aralarındaki her şey yolundayken, vuslata henüz ermişlerken, bir takım farazi sorularla bas bas bağırdı. Fikret'le, sırf kiralık bir aşk olduğu için, "Ömer hangimizi seçecek?" iddiasına girmek zorunda kalıp, peşlerinden at çiftliğine kadar gitti ve mahrem denen hiçbir şey bırakmadı.
Kıssadan hisse, kıskanmak belki engellenemez bir durumdur ama davranışlarımızı etkiler. Kıskandığı için, hakkı olmadığı hâlde bir sürü şey yapan Defne'yi izledik koca bir sezon. Ömer'in de kıskandığı için, bu kadar sinirli olmasını ve evet Defne'ye de bu yüzden bağırmasını, emir kipiyle konuşmasını yadırgamıyorum çünkü böyle şeyler olabilir. Ve seviyorum da bu durumu; Fikret'in delirttiği Defne'ye kadarki, Defne kıskanışlarını sevdiğim gibi. Ve inanır mısınız bilmem ama Ömer'in orada aslında kendine bağırdığını düşünüyorum ben. "İn arabadan! Benim yüzümden o arabanın içindesin, in! Çık, ben lanet olsun ki seni terkettim. Çünkü sana kızdım. Çık dedim sana Defne, boğuluyorum karanlık tarafta. N'olur benim arabama geç. N'olur aydınlık tarafım ol yeniden. Çık!" Sizleri bilemiyorum ama ben Ömer'de bunları okuyorum.
Albertine Kayıp... Defne ve Ömer'in birbirlerine henüz tam olarak sokulamadıkları, utana sıkıla birbirlerine yaklaştıkları ve birbirleri için cayır cayır yanmaya başladıkları, ilk gözyaşı dökmeye başladıkları günlerden kalan, her yerde gezen, bazen Defne'nin bazen de Ömer'in okuduğu ve asla sonu gelmeyen Albertine Kayıp. Elbette, yalnızca Defne ve Ömer'e özel bir şey "Albertine" ve hiç kimse, Defne'ye böyle hitap edemez. En azından Ömer'in gözünde. Defne'nin, Pamir'in kendisine nasıl hitap ettiği umrunda bile değil. Çünkü onun için Pamir seçenek bile değil, o gözle bakmıyor ya da görmek istemiyor. Neriman ve Necmi'nin 30 seneyi devirdikleri evliliklerini düşünürsek, Ömer de yaşı kadar tanıyor Pamir'i ve o Pamir'in Defne'ye bakışını çok iyi anlıyor. Bu yüzden sinirleniyor, bu yüzden öfkeleniyor. Ve karşısındaki Defne'nin tavrını anlamıyor, kendisini hâlâ sevip sevmediğini bilmiyor.
Senin aşk hayatın benim eğlencemden daha mı önemli kuzen? Tango yapçaktım ben.
Düşününce gerçekten içim yanıyor, belki Defne ve Pamir'in arasında gerçekten de bir şey var, Ömer bilmiyor ama tüm bu bilinmezliklere rağmen, arabanın kapısını açıp, "Çık" diyebiliyor. Çünkü korkuyor. İlk defa, Defne'nin gerçekten de kendisinden gitmiş olabileceğinden korkuyor.