Bu kelimelerle verilen molada genç kızın en az kendisi kadar mağdur olduğunu fark eden kral, onu mağdur edenlere karşı en iyi şekilde korumuştu sevdiğini. Tabi ki bu aşkın tanıkları olan bizleri de kendine bir kere daha hayran bırakmış ve itirafla başlayan davada genç kızı masum çıkardığı için içimizi rahatlatmıştı. 
 
Hani bir zamanlar kral gecenin karanlığında uçurumun kenarında durup düşmekten korkan genç kıza "Mucizelere inanmak istiyorum. Yalnız değilsin uçurum kenarında, korkma düşersen birlikte düşeceğiz oradan. Çünkü ben eminim artık" demişti ya, işte bizler kralın uzak diyarlardan tahtına dönmesiyle aslında o akşama geri dönerek bu aşk hikayesine yeniden başlamış olduk. Ailesi tarafından terk edildiği için ağlayan genç kıza tüm içtenlikle "Ben varım" diyen kralın, hem aşkları hem de genç kız için varlığını kanıtlama ve sözlerini icraate geçirme vaktiydi. Daha önce bu sözleri verdiğinde koca bir yalan aralarına girerek onların çok isteseler de 'biz' olmasına engel olmuştu. Genç kız da bunu bildiğinden korkuyor, kral ise sırf bu nedenle ne istediğini her zamankinden daha iyi biliyordu:


 
"Ben Defne'yi istiyorum. Hayatında biri var mı öğrenmem lazım. Beni yeniden sever mi bilmiyorum ama uğraşacağım hala varsa bir şeyler. Bence değer."
 
Ancak istemek tek başına ne yazık ki yeterli olmuyordu hayatta. Her ne kadar bu hanedanlık kral tarafından yönetilse de, kralın sözlerinin de geçerli olmadığı alanlar oluyordu: Aşk gibi. Aşk kendinden ödün vermenin ve delice sevmenin yanı sıra emek ister. Özellikle de istediğiniz bir aşkı küllerinden doğurmaksa... Nasıl bir çiçeği büyütmek için üstüne haşırt diye su atmamak gerekiyorsa, aşk için de aynı durum geçerli. Bunun için bazen onun en kötü gününde elinde bir tencere pazı sarmasıyla gidip onun elini tutman gerekebilir, bazen ise o seninle konuşmasa bile pes etmeden uydu gibi etrafında dolaşmak. Çünkü o aşk hala deli gibi yanıyor, alev alması için biraz sabretmek ve pes etmeden savaşmak gerekiyor. Yeter ki kral bir zamanlar "Feryal hanım nerede?" diye yapılan haykırışlardan aldığı sinyal gibi, bir delil bulsun onun ilerlemesini sağlayacak. Sonuçta genç kızın hala onu gördüğünde dizlerinin bağı çözülüyor, nefes almakta zorlanıyor, cep telefonu numarasını atmaya kıyamıyor, onun takdirini bekliyor ve "Çok ağladım daha ağlamayacağım" demesine rağmen göz yaşlarını tutamıyor. Tabi kralı hala yakışıklı ve ihtişamlı bulduğunu da unutmamak gerekir. Ama işte o yaralı kuş tekrar yere düşecek diye uçmaktan o kadar korkuyor ki; kanatlarının hala işe yaradığını göstermek gerekiyor. Yoksa kırk hatta yüz kere "bitti" demekle bitmeyen bir masalın dinleyicilereyiz. Keşke bir de kral bunu bilebilse de öyle tak diye "Hayatında biri var mı?", “Neler yaptın? Yani benden sonra? Merak ediyorum cidden... Bir sene hiç haber alamadık birbirimizden. Gerçekten merak etmedin mi neredeyim, kiminleyim, halen senle miyim?”  ya da “Neden en başta söylemedin? Neden o kadar bekledin? diye sormasa. Zaten kralın dönmesinin şokunu yaşayan genç kız arka arkaya kaçtığı sorularla karşılaşınca daha bir sersemletiyor. Hatta sersemlettiği kadar hayatına devam ettiğini düşündüğü için üzülmesine neden oluyor.


 
Nasıl kendisi bu aşkı büyük sözler söyleyip giderek bitiremediyse, karşısındakinin bitirmiş olmasını nasıl düşünüyor hayrete düşmüyor değilim. Hele ki genç kızın bu aşk devam etmesi için artık verdiği tüm savaşları biliyorken... Ancak biz de biliyoruz her şey öğrenerek olur, değişim de yaşayarak. O da ““Çok mu dik davrandım? Söyleyemeyecek, açıklayamayacak hale mi getirdim seni?” sözleriyle bazı şeylerin gizli kalmasında kendisinin etkisi olduğunu öğrenmekle başladığı bu yolculukta istediği genç kızın duvarları yıkmak adına törpülemesi gereken başka özelliklerini de öğrenecek. İşte tek bir işaret ihtiyacı olan. O işaretle birlikte herkes o soğuk görünümünün arkasında sakladığı sıcak kalbi görecek bundan eminim. Özellikle de genç kızın aşkı bu kralın aşk için değişen haline hepimiz gibi daha da aşık olacak.  “Ne var? Ne? Ne istiyorsun? Niye rahat bırakmıyorsun beni? Sen gittin, sen bırakıp gittin, sen terk ettin. ‘Yalan söylüyorsun, artık sana güvenemem’ dedin. Evet, yalan söyledim. Lanet olsun bir yıldır sana yalan söylüyorum, kandırdım seni, bırakıp gidemedim de her seferin dönüp dönüp geri geldim. Bırak diyorum, yeter artık bitti. Yok Defne! Ne istiyorsun? Beni öldürmek mi istiyorsun? Bitti dedim, bitti! Bitti diyorum, bitti, bitti. Bırak, bittim ben. Bırak artık.” diye dayanamayarak suskunluğuna bir isyanla hatta kendini o huzurlu hissettiği kollara azla bırakırken sona erdiği gibi... Duvardaki ilk çatlak oluştu, artık bir kere sızıntı verdi mi o duvarın tamamen çatlaması çocuk işi. Onun da kendi hikayesinde anlattığı gibi; 
 
“Ama kız kormuş tutuşmaktan, yanıp kül olmaktan. Kaçmış kraldan... Hala deli gibi seviyormuş ama kimseler söyleyemiyormuş. Geçti diyormuş aksine, geçti tamam iyiyim. Saklıyormuş herkesten. Aslında hiç geçmemiş. Sadece kendisi biliyormuş hiç geçmeyeceğini.”
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER