Her şey çok sıradan
başladı değil mi? Ömer’in uyanışı, sabah kalkıp küreğe gidişi... Dikkat ettiniz
mi her şey onları ilk tanıdığımız zamanlardaki gibiydi. Ancak fark etmeden,
ettirmeden değişen o kadar çok şey var ki.. Her sabah sporunu yapan, şıkır
şıkır ayakkabılar içinde şirketine giden o buzdan adam, naz yapan güzel
sevgilisinden özür dilemelere doyamayan serseri bir Romeo’ya dönüştü bile.
Tabii bu dönüşümler
yaşanırken bir de kabak gibi ortada duran dertlerimiz var. Oyun, sır, yalan,
dolan.. Her ne kadar bizim de sırtımıza yük olsa bile aslında çoktan eridi
gitti. Hem de usulca, bilenlere hatta yaratıcılarına bile çaktırmadan. Neriman’a
baksanıza, oyun kuruculuğundan kaynana rolüne büründü. Düğünün gerçekleşmesi
için kırk takla atan kadın, “Almıyoruz kızı” diye inat etti. Çünkü bir zamanlar
kendisinin yarattığını düşündüğü Defne’de, aşkı da “gerçek” oldu. Gökyüzündeki
her bir yıldız kadar eşsiz ama gelin hamamında atılan göbekler kadar gerçek.
Göbek atmalar da, dünür kavgaları da gerçekliğe dahil^^
Canım canım Ömer İplikçi… Çok değil iki hafta önce ne kadar
şımardığını ve haddini aştığını düşünüyordum. Fakat senin hep bahsettiğin,
kapanan kapıların ardında yalnızca sen ve tatlı Defne’nin kalacağı günlere
geldik. Defne’nin sanki daha büyük problemler yokmuşçasına gözünde büyüttüğü
dertlerin ne de güzel üstünü çizdin. Bundan sonra da bütün dertlerin üstünü
tıpkı bunun gibi çizeceğinden şüphem yok. “Hayatı yaşamaya değer kılan en güzel
şey aşk”, diyen anneciğin melek
anneciğin ne kadar haklıymış. Defne’ye duyduğun aşk seni sakinleştirdi,
ehlileştirdi daha iyi bir adam yaptı. (Daha ne kadar iyi olunabilirse tabii) Ve
aklında neler var bilmiyorum ama tıpkı Sinan’a dediğin gibi “Asıl şimdi
başlıyoruz.” Keskin virajlardan döndünüz, bazen inatlaştınız ama hepsini sır
için, edindiğiniz tecrübeler olarak düşündüm ben. Şimdi o kapanan kapının
ardında yaşamanın vakti geldi.
Her türlü problem karşısında sakin kalan İplikçi <3
Ve canım canım Defne… Hiç kimse senin kadar yüklenmedi o
sırrı. Korkarak, attığın her adımın hesabını yapmak zorunda bırakılarak bu
günlere kadar geldin. Evet, yıllar sonra söyleyebilirdin. Evet, belki o zaman
torunlarınıza anlatılacak sevimli bir an olabilirdi. İyi ki dedim, on bin yüz
baloncuk kadar iyi ki. Masallara müdahale etmeyi sevmesem de en çok istediğim
şey, sırrı Ömer’e senin açıklamandı. Oyunla kesişen yollarınızın, evliliğe
uzandığı anda temiz bir sayfa açmak istedin. Yalanlarla kurulan bir evliliği ne
senin ne de Ömer’in hak etmediğini biliyordun. Ömer’in o güzel cümlelerinden
sonra alamadığın nefesini, içine kaçan cümlelerini, dolan gözlerini o kadar iyi
anlıyorum ki.. O bitmek bilmeyen yol boyunca 13 cümlede nefesin kesile kesile
anlattın her şeyi. Sen anlatıp, adım attıkça ben rahatladım. Her bir adımında o
korkak Defne birazcık daha geride kalıyordu, farkındayım. Ve yine korkarak
attığın her adım, yeni bir Defne’ye doğru ilerliyordu onun da farkındayım. Ve
itiraf etmem gerekirse, köprüden önceki son çıkışı senin kadar iyi geçeni
görmedim. İyi ki..
Yazı devam ediyor...