Kız kaçırma olayı da bizler için artık sıradan <3
 Her şey çok sıradan başladı değil mi? Ömer’in uyanışı, sabah kalkıp küreğe gidişi... Dikkat ettiniz mi her şey onları ilk tanıdığımız zamanlardaki gibiydi. Ancak fark etmeden, ettirmeden değişen o kadar çok şey var ki.. Her sabah sporunu yapan, şıkır şıkır ayakkabılar içinde şirketine giden o buzdan adam, naz yapan güzel sevgilisinden özür dilemelere doyamayan serseri bir Romeo’ya dönüştü bile.
 Tabii bu dönüşümler yaşanırken bir de kabak gibi ortada duran dertlerimiz var. Oyun, sır, yalan, dolan.. Her ne kadar bizim de sırtımıza yük olsa bile aslında çoktan eridi gitti. Hem de usulca, bilenlere hatta yaratıcılarına bile çaktırmadan. Neriman’a baksanıza, oyun kuruculuğundan kaynana rolüne büründü. Düğünün gerçekleşmesi için kırk takla atan kadın, “Almıyoruz kızı” diye inat etti. Çünkü bir zamanlar kendisinin yarattığını düşündüğü Defne’de, aşkı da “gerçek” oldu. Gökyüzündeki her bir yıldız kadar eşsiz ama gelin hamamında atılan göbekler kadar gerçek.


Göbek atmalar da, dünür kavgaları da gerçekliğe dahil^^

Canım canım Ömer İplikçi… Çok değil iki hafta önce ne kadar şımardığını ve haddini aştığını düşünüyordum. Fakat senin hep bahsettiğin, kapanan kapıların ardında yalnızca sen ve tatlı Defne’nin kalacağı günlere geldik. Defne’nin sanki daha büyük problemler yokmuşçasına gözünde büyüttüğü dertlerin ne de güzel üstünü çizdin. Bundan sonra da bütün dertlerin üstünü tıpkı bunun gibi çizeceğinden şüphem yok. “Hayatı yaşamaya değer kılan en güzel şey aşk”, diyen anneciğin  melek anneciğin ne kadar haklıymış. Defne’ye duyduğun aşk seni sakinleştirdi, ehlileştirdi daha iyi bir adam yaptı. (Daha ne kadar iyi olunabilirse tabii) Ve aklında neler var bilmiyorum ama tıpkı Sinan’a dediğin gibi “Asıl şimdi başlıyoruz.” Keskin virajlardan döndünüz, bazen inatlaştınız ama hepsini sır için, edindiğiniz tecrübeler olarak düşündüm ben. Şimdi o kapanan kapının ardında yaşamanın vakti geldi.


Her türlü problem karşısında sakin kalan İplikçi <3

Ve canım canım Defne… Hiç kimse senin kadar yüklenmedi o sırrı. Korkarak, attığın her adımın hesabını yapmak zorunda bırakılarak bu günlere kadar geldin. Evet, yıllar sonra söyleyebilirdin. Evet, belki o zaman torunlarınıza anlatılacak sevimli bir an olabilirdi. İyi ki dedim, on bin yüz baloncuk kadar iyi ki. Masallara müdahale etmeyi sevmesem de en çok istediğim şey, sırrı Ömer’e senin açıklamandı. Oyunla kesişen yollarınızın, evliliğe uzandığı anda temiz bir sayfa açmak istedin. Yalanlarla kurulan bir evliliği ne senin ne de Ömer’in hak etmediğini biliyordun. Ömer’in o güzel cümlelerinden sonra alamadığın nefesini, içine kaçan cümlelerini, dolan gözlerini o kadar iyi anlıyorum ki.. O bitmek bilmeyen yol boyunca 13 cümlede nefesin kesile kesile anlattın her şeyi. Sen anlatıp, adım attıkça ben rahatladım. Her bir adımında o korkak Defne birazcık daha geride kalıyordu, farkındayım. Ve yine korkarak attığın her adım, yeni bir Defne’ye doğru ilerliyordu onun da farkındayım. Ve itiraf etmem gerekirse, köprüden önceki son çıkışı senin kadar iyi geçeni görmedim. İyi ki..

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER