Fakat ne bekledik ne bekledik^^
Uzun zamandır, “söylemezsem çatlarım” ları içimde tutuyor, lafı kısa kesiyordum. Ancak tatil boyunca içimde tutabilmemin mümkünatı yok o nedenle, yuvarlıyorum, gelsiiin^^

Bu zamana kadar izlediğimiz düğün sahnelerinden nefret ettim. Yapmacık bir kandırmaca çabası içindeydi. Ki ben gerçekten de düğünlerden nefret ederim ancak bu kez bir garip oldum. Yok yok, gözüme toz değil baya Defne ve Ömer’i öyle görebilmiş olmanın mutluluğu kaçtı.  O kadar içselleştirdim ki, göbek atmalarını daha sonrasında da prens ve prenses olarak valslerini izlemek için sabırsızlandım. Olmadı. Fakat içimde ukde de kalmadı. Çünkü eminim ki, Defne’nin peri kızı misali içeri girip herkesi büyülediği o an ve sonrasının melodisi, nice valse bin basardı.  Koray ile Nihan’ın, Sude ile Yasemin’in, Neriman ile Defne’nin duyamadığımız o sohbetlerinde hissettiğim tek bir şey vardı: Mutluluk... Aile olmanın mutluluğu, yaşanılan her şeyi geride bırakmanın ve bir an için unutmanın mutluluğu. Maskesiz, çıkarsız, hırsların olmadığı gerçek mutluluk. Masallarda peri kızı geldiği zaman her şey yoluna girerdi ya, yine öyle oldu. Çok etkilendim.


Hayır kapısı İso

Dizi boyunca, hayatına dokunduğu herkesi “iyileştiren” ve benim için adeta bir hayır kapısına dönen İso’ciğime aleni şekilde bir aşk geliyor. Kiralık tabelası kalkmış, Sadri Usta dediyse vardır bir bildiği. Hadi hayırlısı olsun, diyeceğim ancak İso konusunda hassasım o nedenle yelkenleri öyle hemen suya indirmiyorum.

Bölüm boyunca Defne’nin başına gelenlere sık sık güldüm. Hatta laf aramızda şu Türkan-Neriman ve geleneksel düğün aksiliklerini izlerken azıcık sıkıldım ama Defne sağ olsun, ben düşerken yükseklerden uçurumlara, tuttu beni. Koray’ın partisinde “Kına yakçaaam” dediği  anı döne döne izledim.


Bu halleri bile güzel olabilir mi ya?

Ne demişler, her şerde bir hayır vardır. İyi ki de vardır. Çünkü ben o limonatayı döken çocuğa buradan “çok teşakkür” ediyorum. Defne o gelinlikle evlenseydi, beş yıl boyunca söylenir dururdum.  Şimdi başıma bir şey gelmeyecekse diğer gelinlik için kötünün iyisi diyeceğim. Fakat saç ve makyajına laf edeni Allah çarpar.

Tırtıl’dan aşk kelebeğine dönüşen Sude’nin evrimini anlayamadım, ama olsundu bazen bazı şeyler olması gerektiği için olur. Kendisini Amerika’ya gönderir miyiz bilemem ama bu bölüm ortalığı toplama görevini n üstesinden geldi.
Stylinge döne döne laf etmiş Kiralıkçı’lardan biri olarak Yasemin’in bu haftaki her bir kombinine “Bizimlasın” diyorum. Düğünün en güzel misafiri Yasemin’di.

 Uçan kuşlara da bizlere de malum olduğu üzere Defocik, annesini özlemiş.  Sanırım “anne is coming.” Ve gelsin istiyorum, gelsin ki affetmenin ne kadar bulaşıcı olduğunu bir kez daha görelim.

Son söz.. Düğün heyecanı, mutluluk, sevinç bunları bir kenara bırakırsak, sıkıcı bile diyebileceğimiz bir bölümdü. Fakat etkileyici son sahnesi ile tüm bunları aldı götürdü. Düğün mekanı, Defne ve Ömer’in o bitmek bilmeyen yolu, çekimler.. Ben elim kalbimde, gözlerim baya yaşlı şekilde kalakaldım. Ve o nikah kıyılmalı diyorum ben. Ne olursa olsun. Çünkü sonunda beklenen “tabloyu” tamamladık. Sonrası için tahminler ya da ne olacağına dair kafa yormaya niyetim yok. Yaz boyunca heyecan ve kocaman bir özlemle bekleyeceğim.


Özlediğiniz de yukarıdaki fotoğrafa bakmak sizi azıcık sakinleştirebilir:)

 Sonunda sonu söz, 
 İşte ben ve yine bir şeyleri hunharca sevmelerim ve bunu da fazlasıyla abartmam. Sen misin profesyonel bakmaya çalışmak namına, final yapsalar üzülmem diyen.. Şimdiden "Haftaya cuma ben ne yapacağım?" diye düşünürsün. Neyse ki büyüdüm de masalların da anlatıcıların da, hatta prenses ve prensin bile tatili hak ettiklerini düşünebiliyorum. Masal demişken, çok çok güzeldi, rüya gibiydi. Emeği geçen herkese teşekkürler, iyi tatiller.

Bir teşekkür de, yazmaya yeni yeni cesaret eden , yolun çook başındaki birini güzel yorumlarınızla cesaretlendiren sizlere. Masallara inanan herkese, sevgiyle..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER