Hadi itiraf edelim. Hangimiz önyargılı yaklaşmıyoruz
yolumuzun üstünde bize selam çakanlara? Görmeyi reddedip duyduklarımız üstünden
sorguladığımız insanlar, olaylar hatta duygular yok mu? Her birimiz en az bir
kere düşmedik mi yanılsamalara? Yolu doğru gelmeyeni yolumuzdan etmemize sebep
o düşülen yanılsamalar değil mi bazen?
“Gurur nedir
bilmiyorsunuz, haksızlığa uğramamışsınız hiç, belli.”
Bu cümle dün akşamki bölümün kilit noktasıydı kanımca.
Cansu’nun, Mert Çalhan sandığı Kerem’e biraz olsun içini soğutabilmek adına
sıraladığı cümleler topluluğunun içinden sadece birisi. ‘Yaralı, yarasından tanır bir diğerini.’ diyordu okuduğum bir
kitap. Hayatları boyunca türlü haksızlıklarla mücadele eden bu iki insan için
geçerli olamayan bir cümleden ibaret kaldı. En azından şu an için. Cansu,
önyargılarından sıyrılıp Mert veya Kerem diye değil, aralarında kurulmuş
köprülerden bakabilseydi ona belki başarabilirdi yarasını tanımayı, yarasını
tanıtmayı.
Çok seviyorum bazı şeylerin repliksiz, yalnızca gözlerle ya
da kullanılan jest-mimiklerle anlatılmasını. İkili sahnelerde bolca kullanılan
bu ayrıntı dizinin içine daha çok girmeme, daha çok sahiplenmeme neden oluyor.
Cansu ve Kerem, korkularını, sakladıklarını ve dahi kendilerine bile itiraf
edemedikleri duygularını bir gülüş, bir bakışla anlatıyor aslında. İkisi de
farkında değil. Birbirlerinden geçen sinyallerde daha karmaşık olamayacağı için
sadece iki dudak arasından dökülenlere takılıyorlar. Kötü bir şey gibi görünse
de onlar için değil aslında. Akıttıkları her duygu böylesine güçlüyken sol
yanlarından birbirine doğru kurulan bağın temelleri sağlam atılıyor demek bu.
Söz konusu aşk ise, o temeller bile kurtaramıyor bazen ama zorlu hayatlarının
içinde atılan bu adımlar her biri için umut ışıkları. Şu an cılız ama zamanla
parlaklaşacak, hemfikir miyiz?
Yazı devam ediyor...