Bir diğer çiftimiz Ece ve asıl Mert Çalhan. Cümleyi yazarken
yüzümde bir sırıtış belirdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Diğer çiftimize göre
çatışmalarından farklı bir dinamik çıkaran bu ikili, tabir-i caizse, cuk olmamış
mı? Ece’nin serseri mayın halleri, Mert’in şapşirik durum kesitleri derken
izlemesi müthiş keyifli, kıpır kıpır bir ikili çıkarıyorlar.
Bu noktada ikisini ayırmak istiyorum bir süreliğine.
Ece’nin, Mert Çalhan sandığı Kerem’e olan ilgisi biraz abartılmıyor mu sizce
de? Yani ilerisini düşünüyorum; Cansu ve Kerem bir yerden sonra birlikte olmak
isteyecekler, Ece ‘Aman zaten ben öyle beğendiydim sadece.’ mi diyecek? Yoksa
Cansu ve Ece’nin konuşmasında verilen sinyal geçerli olacak, Cansu, Kerem’e
olan hislerini kabul etse bile Ece yüzünden adım atmaya cesaretsiz mi kalacak?
Ve birbirinden uzak duramayan aşıkları, Ece tesadüfi bir şekilde öğrenip
Cansu’ya cephe mi alacak? Klişeliğini bir yana bırakıyorum, ki ben klişe
izlemeyi, okumayı seven bir insanım, ama her iki seçeneğinde olmasını şu
sebeplerden istemem: Cansu’nun bir en iyi arkadaşa ihtiyacı var. Hayatı boyunca
yalnız kalmış, yalnızlaştırılmış birinin ona ‘uğur böceği’ diye seslenen bir
diğerine ihtiyacı var. Gidişat ne gösterir bilinmez ama bu iki seçenekten biri
olmasını sadece düşünmek bile benim canımı sıkıyor. Gönlüm istiyor ki,
abartılmasın Ece’nin Kerem aşkı, bir beğeni olarak kalsın zaten aralarında bin
türlü engel var, bir de arkadaşımın aşkı durumları eklenmesin üstüne.
Mert’e ayrı bir paragraf açarsak, hazırlanın övgü dolu bir
paragraf olacak bu. Çapkın, şapşal ve ‘en iyi arkadaş’ vasıflarının
yorumlanması çok iyi değil mi? Evet, aklı havada ama yeri geldiğinde arkadaşına
sahip çıkmak için babaannesini bile ezip geçecek kadar aklıselim aynı zamanda.
Hovarda ama neyle karşı karşıya kaldığının bilincinde, adımları destekli.
‘Şaşkın ama…’ diye giriş yapmayı ben de isterdim fakat her daim ona çok yakışan
bir şapşallık içinde olduğu için kıyasını yapabileceğim bir zıt durumu henüz
bulunmamakta. Ondan tek beklentim, Kerem’i başkalarının yıpratmasına izin
vermeyen bu halini korurken kendisinin onu ne kadar zedelediğini de fark
etmesi. Kerem alıngan bir tip değil, sınırları var, kendince doğru diye
çizdiği. Mert fark etmeden bu çizgilerin üstüne basıyor hatta bazen aşıp
koşuyor. Böyle yapılsa ya da keşke şöyle olsa gibi değil de, Mert büyürken
bunun da ayrımına varabilirse tadından yenmez bir karakter sunacak önümüze.
Daha çok yeni, yolu var, sabırlıyız!
Ben bunu söylemekten vazgeçmeyeceğim sanırım. Çünkü
dayanılmıyor. Bir kadının kocası tarafından böyle aşağılanmasını izlemek,
ikinci kadının varlığını normalleştiren bir erkek kafası, yok, benim aklıma
sığmıyor. Yok mu, var elbet, konuşulmasa da, böyle ekranlara taşınmasa da var.
Ama bunu göze sokmak ne derece mantıklı? Bu bana dizinin entrika kısmı gibi
gelmiyor, gelemiyor, üzgünüm. Yüksek
Sosyete ile ilgili canımı sıkan tek yan burası sanırım. Orada bir malzeme
var zaten, hatta bu bölüm başında Metin-Süreyya ikilisinin konuşmalarından
anladığımız kadarıyla birden fazla malzeme var. Onlar yerine Işıl ve Ela’nın bu
denli konuşulması, görülmesi uymadı bana, muhtemelen uymayacak da. Tabi ki bu
benim fikrim, katılmayanlarda olacaktır, anlarım.
İkinci bölüm genel olarak doyurucuydu nezdimde. Derdini
anlatmaya başarılı bir şekilde devam etti. Üstüne düşünülecek anlar da verdi,
gözlerden kalpler çıkaracak tatlı anlar da. Dengeli ve sağlam bir adım atmış
bulundu. Umarım devamı da böyle gelir. Sizler neler düşünüyorsunuz?
Haftaya görüşmek üzere!