Kısa kısa...
● Yasemin ve Sinan. "'Düğün kimin?' bilmecesini son haftaya kadar ayakta tutmak" oyununun yapım ve yayınında geçen emeğiniz için sizi tebrik ediyor, hayırlısı ile bir kaşık kadar bile olmayan sularda boğulmadan evlenip bir yastıkta kocamanızı temenni ediyorum. Size diyeceklerim bu kadar.
● Nazmiş! Konuk oyunculuk müessesesinin kraliçesi seçiyorum seni. Veya gönlümüzün en tatlı hanımağası; çünkü senin damarına ben onu daha çok yakıştırdım. Neredeyse 600km yolu siyah sürücü kaskı ve ceketi içinde daraldan daral beğene beğene gelen milyonlara yumuşacık bir yer yatağı oldun, sıcacık bir misafir yorganı gibi üstünü örttün. O sıcağa rağmen kurdeşen dökmedik, huzur dolduk. Ayrıca; koskoca Ömer İplikçi'yi perakende kunduracı yapıp, ona "otur oturduğun yerde" çektin, ve o da kuzu kuzu oturdu. Ömer'in, kimselere eyvallahı olmayanlara -adeta hoşuna giderek- "tamam" demesi gerçeği diye bir şey var bu hayatta. Bunu inşallah tez elden sen de göresin Defne kızım. Zamanında görmüştün de, o dolmakalem nedense ortadan kayboldu...
● Ve sen, sen Koray Sargın; sen bazen bir peri masalı, bazen bir korku filmi olan bu hikayenin gerçekle olan en sağlam bağısın. Gerçek olamayacak kadar katı adamla, gerçek olamayacak kadar merhametli kadının en "gerçek olan" gerçeğini söyleyen sensin: Senin kahrını kuru kızdan başka kim çeker? Ne kadar kızsak da, ne kadar üzülsek de tek gerçek; en yalın, en net ve kısa haliyle işte bu kadar. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar Koray, ama sonunda o adam onuncu köye gider, meydana çöker, ve senin söylediğin doğruya ulaşıp orada son bulur.