Çünkü benim kelimelerim anlatamıyor. Defne’ninkiler anlatabilir. Anlatamayan, acıyı çekenin namına acı çeken benim kelimelerim. Onlar acının tepsinde duruyorsa, ben – ve bizler – o acının uzay boşluğuna salınıyoruz. Kızı, sevdiği adam tarafından üzülen, yaralanan ve sonra terk edilen annenin çektiği acıdan çekiyoruz biz. Kızın ne çektiğini bilmiyoruz, sadece acı çektiğini biliyoruz. O acının içine anlamayı, kabullenmeyi, affetmeyi sığdıracak ne kadar boşluk var, bilmiyoruz. Kız affeder, olan damada içi hala soğumayan anneye olur. Çünkü aşk iki kişiliktir, üç değil. Veya “milyonlarca kişilik” de değildir, biz bunu çoğu zaman farkında olmadan unutsak da. 

Ben belki Ömer’i affedemem, ama bu –bu kez belki değil, kesin olarak – alabildiğinde doğru olur. Benim uçlarım da sivridir çünkü, aynen o sivri uçlarını saç diplerime kadar batıran adamınkiler gibi. Ben bu sivri uçların başımda bıraktığı izleri yok edemem hemen, çünkü onu seven yüce gönüllü kadın değilimdir. O uçlar benim saç diplerimi kanatır belki, ama o yüce gönüllü kadının yumuşak kalbini delemez. Kalbinin kalkanları o kadar sağlam, içinde taşıdığı aşkı da o kadar sıcak ve akışkandır ki; o dikenli top, erir gider o kadının yumuşak kalbinin içinde.. 

Ve işte mucizenin ta kendisi de budur. "Defne’nin mucizesi". Onu, cebinde adisyon defteri taşıdığı garson önlüğünden kurtarıp, dünyaya hükmeden kadınlardan biri yapmak değildir Defne’nin mucizesinin karşılığı. Sevgisiyle bir insanı dönüştürmek, siyahlarıyla beyazlarının arasına griler – ya da kızıllar – serpiştirebilmektir. 

Bu dünya üstünde, bu gök kubbenin altında; bir kişiyi daha sevilebilir yapmaktır Defne’nin mucizesi. 

O dünya için küçük, fakat o bir adet Ömer İplikçi için dev adımdır.
 
****
Gerçekten eşsizmişiz. Bu koca evren aslında hepimizi eşit derecede seviyormuş. Hiç birimizin hayatı diğerinden daha önemli değilmiş. Ve hepimiz, ışığımızı yansıtacak birini bulduğumuz zaman, aşık olduğumuz zaman, tam orada, parıl parıl parlayan birer yıldız oluyormuşuz.

Sen ancak şimdi parıl parıl parlayan bir yıldızsın işte Ömer İplikçi. Belki doğduğundan beri içinde gömülü olan, aylar önce bir gece varlığını hatırlamaya başladığın, acının içinden geçe geçe bulduğun ve sonunda anladığın gerçek bu. Seni sen yapan her şeyi dokunarak daha güzel yapacak olan birisi var bu dünyada, ve şanslısın ki o kanatlarını açıp dünyaya şifa veren tohumlarını serpe serpe gelip senin mutfak tezgahına konuyor. Ve bütün doğruların, bütün prensiplerin, bildiğin inandığın her şeyin üstünde olan tek gerçek şu ki; sen onunla tamsın ve ışık saçan bir yıldızsın.

Onsuz yolun dümdüz, dolambaçsız, kıvrımsız. 
Ama karanlık. 

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER