Ve eğer hiç bir şey bilmiyorsa... o zaman da sadece şunu diyebilirim sanırım: Biz, Ömer’in acımasızlığını biliyoruz. Keskin sirke olup küpüne zarar verebilme potansiyelini. Fazlasıyla, hatta gereğinden fazlasıyla katı ve tavizsiz oluşunu. Bunlar, “mükemmel” denmesi pek sevilen ama aslında mükemmel olmayan adamın zaafları. “Önceki” Ömer’in gerçekleri. Ama bu bir mucizeyse, ve “hani biz mucizelere inanıyorduk” demeyi bırakmadıysak hala, sadece bize hikayenin en başında söz verilen Defne’nin değil Ömer’in de mucizesini beklemeyi bırakmamak da dahil bu sevdaya. Hem kim iddia edebilir ki... Defne’nin mucizesinin Ömer’in mucizesini yaratmak olmadığını...? 

Aşk,” demiş Elif Şafak, “...her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milat demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir.

Aşk. 
Aşktan, “onu görmeden yaşayamamaktan,” önce. 
Aşktan, “onsuz nefes alamamaktan,” sonra.  

Kıssadan hisse...

● “Evlilik, sevgililik, hepsi hikaye... Kurumsallık, çoluk çocuk, çorap... Onsuz nefes alabilir miyim? Tek soru bu.” Ağır oldu Ömer, ağır. Sus sanki. Veya konuş, bilemedim. 

● Deniz, siz ne yaşadınız ki Sude sana “ben de senin hayatından geçeyim” diyor şimdi de... ?Transit geçiş yapacak zaar! Peki transit sefer için asfalttaki yıpranma payı sizce de biraz fazla değil mi? Deniz’in tipine bakınca bir kamyon enkazı görüyorum ben misal, e o zaman çarpsaydı da kamyon da görseydik, nasıl oluyormuş ağır vasıtaların kazası.

● Bölümde ne kadan da çok “uzaklarda konuşan” bir adet Defne & Ömer gördük değil mi? Sanki mahşerin dört atlısı Neriman-Necmi-Sinan-Koray durmadan sırra ortak edilmiş masum köylüler olan biz seyircilerin arasına karıştı ve hepimiz –ekseriyetle aval alal- kah teknenin kıçında, kah havuz başında, kah merdivenlerde oturup, sarılıp, kucaklaşıp kendi aralarında konuşan bir Defne & Ömer izledik. Hiç birinde ne dediklerini duymadık. Sanki kendi evrenlerinde kaybolup gittiler. Aslında bu açıdan benim kafamdaki Defne & Ömer’e en yaklaştıkları bölümdü bu. Gözümün önündeyken dilleri, elleri, akılları ne kadar tutulursa tutulsun, gözümün ardında kendilerine ait bir dilde, zamandan ve mekandan bağımsız konuşup anlaşıp derinleşen bir çift onlar. Hatta paralel bir evrenden, oturup yıldızlardan, dünyadaki neslimize bakıp, "oradaki sevgililer, özenip birer birer, gün olur erişirler ikimize” diyorlar...  Tamam, kapattım. “too. romantic. to be true. too. sad. to be romantic.”


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER