Masal içinde masal,"Uyuyan güzel"
Sude’den hiç hoşlanmam fakat bu hafta iyice sinirlendim. Zira kendisi pek de öyle olmayan bir dünyayı fazlası ile toz pembe hissettirdi. Seneye mezun olacak ve şimdiden işsiz kalma korkusu yaşayan müstakbel bir gazeteci olarak, içim nasıl acıdı izlerken bir bilseniz. Yaptığım birkaç staj sağ olsun, dergi, gazete ortamı ile haşır neşir olma fırsatım oldu. Sude çok güzel bir pembe dünya içinde ama inanın ne öyle toplantılar ne de süslü püslü odalar gördüm. Daha tecrübeli olanlar kim bilir neler düşünmüştür bu dank diye başımıza gelen “editörlük” işine, bilemedim. Fakat bu işte fena çakılmasını tez vakitte izlemek istiyorum. Bir de Neriman ve Koray sahnelerinde sıkıntıdan bayılmadıysam yaklaşık 10-15 dakika izledik. Bahsettiğim sürede millet savaşları çekip üstüne bir de imparatorluk kuruyor, bilin istedim. İlerlemesi gereken bir ton sahne varken Nero-Koriş izlemek, isteyeceğim son şey idi.


Ömer'in kendisinin bir hediye olduğu gerçeği nokta.com

Kibarlık yapamayacağım, Ömer’in sürprizi İplikçi kalitesinin yakınından bile geçmedi. Neden kekomançi gibi beş liralık balonlar alıyorsun? Üşenmedim, hizmette sınır tanımadım, inceledim balonları. İspiyonlamak gibi olsun sanırım uçan balon bile değil, bildiğimiz 23 Nisan balonu :( Hediyeye girmek istemiyorum fakat dayanamayacağım. Bal gibi kolaya kaçmak. Anladım tap dans dokundurmasını fakat ne bileyim içime sinmedi. “Çiçekçi sevgiliniz size  bir buket çiçekle gelse” dememle neredeyse eşdeğer..  Sanırım asla o romantik prenseslerden olamayacağım o nedenle yiğidi daha fazla öldürmeden en önemli kısmına geliyorum.

Bahsi geçen Ömer İplikçi’nin kendisi bir hediye. Yani hayat bana İplikçi’nin sevgilisi olmayı hediye etseydi 77 sene hediye istemezdim. Çünkü neden isteyeyim? “Gözün doysun be kadın” demezler mi? Derler.. Acaba ben de bu yıl böyle bir dizi karakteri ile tanışmam en büyük hediye mi desem? En iyisi ben “Rengarenk balonlar 5 lira, araba bilmem kaç bin lira, Ömer İplikçi; paha biçilemez” diyor, devamını izleyeceğiz diye düşünüp, isyanı noktalıyorum. Sıra sevilen kurabiyede, biraz az kalmış ama, afiyet olsun^^


Defne sevincini gören Ömerler şa-ha-ne!

Kabusta Ömer’in sarf ettiği, "Nerede gerçeğe dönüştü, anlayamam” tadındaki cümleyi çok sevdim. Çünkü çok şanslıyız. Gerçek Ömer, söz konusu Defne’nin aşkı olduğunda yaşadığı her anın bir öncekinden bile gerçek olduğuna dair anılara sahip. İplikçi’nin her hali kabul ancak mahalledeki halini daima tercih ederim. Defne’nin dediği gibi o cafcaflı hayattaki kötülükler, hırslar ve bu çifti ayırmaya yönelik tehditler yok. En büyük dertleri komşulardan birine yakalanmadan sarılmak. Dikkat ettim de Defne’den şikayet ettiğim o donukluk bile mahallede yoktu. Defne’nin gerçek aşkını hissettiren bir sürü cümle duymuşuzdur. Ancak bu hafta “keşke senin dertlerin de bende olsa” diyerek sevgisinin en kutsal noktada olduğunu anladım. Tatlı Defne'lere de yakışan bu zaten. Bakmayın siz benim "o balonlar oldu mu?" diye çemkirmeme. Defne’nin böyle küçük şeylerden bile mutlu olmasının yanı sıra Ömer’in bunu bilmesi ve Defne’nin sevincini gördüğü andaki yüzü bile mucize.. İşte bunlar tam masallara layık.

Sanırım tahterevallinin iki ucundan da vazgeçemiyorum. Ama masallara ayrı bir zaafım var. Küçükken masal anlatılmadan uyumazmışım. Aynı masalı her gece bıkmadan büyülenmiş şekilde dinlerdim. Kiralık Aşk, benim yetişkinlik dönemimin masalı oldu. Ne fark ettim biliyor musunuz? Tüm masallar tadında bitiyordu. Siz hiç prensin eski sevgililerinin sürekli dahil olduğu bir masal gördünüz mü? Ya da uykucu cücenin özel hayatını dair ne biliyorsunuz?  Masallar, sonunu bilmemize rağmen her seferinde aynı tutku ile dinlenebildiği için masaldır. Ve üzülerek söylüyorum ki, ben masalımda artık sona yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde dinlemekten sıkılıp, uykuyu tercih etmekten korkuyorum.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER