2. fragmanı izlediğim an bölümdeki çekim sahnelerinin gelmesini iple çekmiştim. Beklediğim kadar varmış. Koray çekimleri yaparken gördüğü bacakları gözü ısıran Ömer’in daha sonra o kişinin Defne olduğunu öğrenmesiyle yüzünde beliren hafif gururumsu yüz ifadesi ne kadar güzeldi. Mimikleriyle “işte ben sevdiğimi bacaklarından bile tanırım” mesajını veriyordu. Hayatındaki kadının her anlamda muhteşem olduğunu bir kere daha hatırlamıştı. Üstüne bir de Defne’nin mini şortuyla etrafta gezmesi ve özlem olunca Ömer’de sinir falan kalmadı. Zavallıcığım yutkuna yutkuna gördüğü bu baştan çıkarıcı manzarayı . İnsan olan özler sonuçta değil mi? Meğerse bizim Defo’nun gerginliği de yine bu özlemdenmiş, Ömer’inki gibi. Sinyor’un içinden çıkan mahallenin çapkın delikanlısı karavanın önünde kendini sıkıştırıp “Özür dilerim. Her şey... Ev olayı için, sana sesimi yükselttiğim için, seni zorladığım için... Yani konu sen olunca çok mantıklı davranamıyorum galiba.” sözleriyle özür dileyince hemen Defo da döküldü: “Ben de özür dilerim. Çok uzak kaldık tabi, özledim. Gerginlik falan hep ondan oldu.” Evet, Defo’ciğim çok uzak kaldınız. Sadece sizin değil, hepimizin gerginliği bundan. Şiddetli gerilim hattına maruz kalıyoruz. Ama neyse ki ateşle barut olduğunuzu bu bölüm bir kere daha kanıtladınız bizlere. Siz yan yana geldiğiniz zaman uzak kalmanızın mümkün değil. Neriman ile Koray birbirini nasıl tamamladıklarını anlatıyorlar ya; ben Ömer ve senin için bu listenin üç katını yaparım da gerek yok. İşin özetini sen tek bir cümleyle açıkladın zaten: “Ailem Ömer olmuş, evet olmuş. Canım ya...”

Defne, nasıl Ömer’in içi
olduysa; Ömer de Defne’nin ailesi olmuştu. Üstelik daha ilerleyecekleri çok
uzun bir yol var önlerinde. Daha çok başında olmalarına rağmen birbirleri
hakkında bu şekilde düşünüyorlarsa, biz bu aşkla Allahuekber Dağları’na
çıkacağız gibi görünüyor. Özellikle de bir rüzgar estiğinde gitmeyeceğini
Defne’ye kanıtlamak için kollarını sıvayan Ömer sayesinde. Bu adam bizleri
kendisine daha da aşık edecek ben size söyleyeyim. Hazırlıklı olun, dil altı
haplarınızı alın. Defne’nin hayatına yeni yeni dahil olan Ömer, onun
yakınlarıyla vakit geçirdikçe ve onu tanıdıkça öyle şeyler yapacak ki Defo ile
birlikte bizimde yüzümüzden gülümseme eksik olmayacak. Baksanıza çekirdek
takımıyla azıcık sohbet etti hemen dans ayakkabısı hikayesini öğrendi.
“Defo’nun çakma dans ayakkabıları gibi bir şey bu.
Bu eski bir Amerikan filminde görmüştü. Dans ederken ayağınla ses çıkarıyorsun.
Tap Dance. Onun için özel ayakkabılar lazım. Bizde nerede? Bu makarnada gitmiş Pazar ayakkabılarının
altına demir bir şeyler yapıştırmış, akşama kadar evde taka tuka taka tuka...
Sonrasını sorma.”
“Annesi alacakmış gerçeğini yılbaşında ama
gitmeseymiş...”
Geçmişe dair o kadar
yarım kalan hayalleri ve yarası var ki Defne’nin şimdi sırayla çıkıyor ortaya.
Ve Ömer de hazırladığı doğum günü sürpriziyle geçen hafta Serdar’a verdiği “Geçmişe dair kötü tüm hatıralarını
sileceğim. Biz kendi tarihimizi yeniden yazacağız” sözünü tutacağını
kanıtlıyor. Defne ile Ömer’inki gibi bir aşkta oyun gerçeğini Defne’nin
anlatmasıdır doğru olan. Zaten Neriman “Dünya
sırlar üzerine kurulu” sözleriyle bu sırrın yakın zamanda çıkmayacağını
ifşa ederken, Şükrü ağabey ise “Şu
hayatta Ömer beyi üzmeyeceğinden emin olduğum bir insan varsa, o da sensin.
Bugün, yarın değil belki bir gün Ömer beyi
paramparça etmeyecek bir gün söyleyeceğim diye söz ver” diyerek zamanı geldiğinde açıklayacak kişinin
Defne olacağının garantisini de sanki bizlere verdi. Ancak Defne’nin bu gerçeği
açıklaması için İso’nun da dile getirdiği gibi hazır olması lazım. Sonuçta şu
an Defne rüyasında gördüğü gibi Ömer gerçeği öğrendiğinde boğulsa bile onu
kurtarmayacağına sanıyor. Belki biz bunun imkansız olduğunu ve Ömer’in de o
derin sulara onunla birlikte atlayacağına eminiz, ancak Defne’nin korkuları
hala baki.

İşte şimdi mektubun
gelmesiyle birlikte Defne’ye oyunu açıklamaya hazırlama operasyonunda ‘başla’
tuşuna bastık. Burada en büyük görev Ömer’e düşüyor. Madem Defne’yi zorlamamayı
ve ortada tüm bildiklerini yok edecek bir sır olmasına rağmen onunla olmayı
seçti; o zaman bu seçiminin arkasında durarak sürekli ondan bir açıklama
istemeyi bırakması gerekiyor. Her şüpheli harekette sinirlerinin patlaması ve
hesap sorması onları istediği noktaya getirmeyecektir. “Hadi anlat bana
kendini, sana inanmak istiyorum” gibi bugüne kadar kurduğu emir cümleleriyle
onu zorlamak yerine Defne’yi kendi kendine anlatacak kıvama getirmesi lazım.
Bunu da sözler kadar hareketleriyle yapabilir. Mahallede vakit geçirmesi,
kendisinin de bir zamanlar çırak olduğunu hatırlatması, arabayı balonlarla doldurup mahalleye kornalarla girerek Külkedisi’nin beyaz atlı prensi
misali ayağına cam ayakkabılar olmasa bile kendi annesine tasarladığı gibi hazırladığı Tap Dance ayakkabılarını giydirmesi
ise bunun için çok doğru bir başlangıç noktası. Sonuçta “Külkedisi bir çift ayakkabının hayatınızı değiştirebileceğinin kanıtı.''
değil mi?