Bu bölüm özette Defne’nin
doğum günü olduğunu okuduğumda bir anda kendimi 6. bölümü izlerken bulmuştum.
Ömer’in doğum günü olduğunu öğrenen Defne sabah eve gittiğinde ona bakıp
gülmeye başlamıştı ve sonrasında
“Siz
dışarıdan bakınca böyle normal biri gibi görünmüyorsunuz. Ay yine lafa abuk bir
yerden başladım. Sanki hiç bebek olmamışsınız, okula gitmemişsiniz, sanki her
şeyi doğuştan biliyormuşsunuz gibi. Sonra doğum günü deyince Ömer bey de
bebekti altına yaptı, salyaları falan aktı, emekledi. Düşününce işte sevimli
geldiniz, tombiş tombiş yanaklarınız.” demişti. O gün ilk kez görmüştük
Defne’nin Ömer’i gözünde ne kadar büyüttüğünü. Ve Ömer her hareketiyle
mükemmeliğin üstüne yepyeni katlar çıkmış bu konuda madalya kazanmıştı. Defne
hata yaptıkça, o kusursuzlukta son noktaya varıyordu. Bir de üstüne aynı bölüm
Ömer’in doğum gününe giderken Neriman’ın sarf ettiği
“Sen gerçek değilsin. Ömer’in her gün gördüğü asistan kızı ben
yaratıyorum. Ömer gerçek defneyi tanımıyor bile. Benim yarattığım Defne’ye aşık
oluyor. Netice Ömer kim sen kim" sözleri eklendiği zaman Defne’nin
kendini Ömer’e layık görmesi mümkün değildi. Zaten kendisinin geçmişten gelen
sevgiyi karşılama problemleri varken Ömer’in bu kadar kaf dağında olması
Defne’nin kaybetme korkusunu iki katına çıkarıyordu. Bu nedenle son zamanlarda
çok sık tekrarladığım gibi Ömer’in o Kaf dağında yaşıyormuş gibi görünen buzlar
kralı olmadığını hem bizlere hem de Defne’ye kanıtlaması gerekiyordu.
Fragman
yorumunda içimden geçen bir şeyi dile getirmiştim. Aynen şu cümlelerle:

“Belki de bu bölüm bu Kaf
dağından inip eşitlenme görürüz. Mahallede atölyede çalışan Ömer’in de aslında
normal biri olduğunu. Sonuçta Ömer mahalle hayatına çok da yabancı değil.
Ailesini kaybettikten sonra uzun bir sure usta ile çalıştı. Çırak oldu. Sadece
o tarafını göstermemeyi tercih etmiş, yoksa snob görünmesi o şekilde olduğu
anlamına gelmiyor. O görünüm bir nevi İtalya’dan döndüğünde kendisine yarattığı
kalkan.”
Sağ olsun Meriç Acemi iç
sesimi duymuş gibi bir senaryo ile bu bölüm karşımıza çıktı. Sadri ustanın
rahatsızlığı nedeniyle birkaç günlüğüne mahalledeki atölyeye yerleşen Ömer,
aslında kendisinin de oradakilerden hiçbir farkı olmadığını hem bizlere hem de
çekirdek takımına kanıtlamış oldu. Önce ustasına “Ben senin yanında yetişmedim mi? Hiç mi güvenmiyorsun bana?” diye
söylendi, ardından kendisinin kalıp yapmasına şaşıran Defne’ye “Ben buyum Defne. Buralardan geldim. Bizim
eski dükkanda böyle bir yerdi. Arkada yatırdım, sabah erkenden kalkar ustama
çay demlerdim.” açıklamasını yaptı. Ancak asıl en güzel tepkiyi Nihan
vermişti. Yine izleyicinin sesi olarak dile getirdiği “Ay resmen Ömer İplikçi şu an başka bir dizide oynuyormuş gibi bir
durum var. Sen o kadar kalk git, kendi şirketini kur, al yürü, arabalar,
kırmızı kapılı evler falan, tak önlüğü. Allah insana alıştığını aratmasın,
şükretmek lazım.” sözler sayesinde gülme krizine girdiğimi söylemeliyim.
Valla ne yalan söyleyeyim Nihan’cım ben bu yeni dizide oynayan Ömer İplikçi’yi
çok sevdim. Ondan vazgeçmeye ve eski dizisine geri göndermeye pek bir niyetim
yok. Neyse ki kendisi bu yeni karaktere de alışık olduğundan adaptasyon sorunu
çekmiyor. Daha ne istesin zaten Defo’su yanında, arızalı sevgilisi. Onlar böyle
atölyede sohbet ederken o buz şelalesi cool sinyor İplikçi sanki bir anda benim
için unutuldu gitti. Mahallenin kalıp ustası Ömer ile tatlı Defne’sinin o sıcak
samimi aşkıyla mest oldum.
Elinde yemeklerle
Defne’nin atölyeye gelişi ve “UstaM” demesi. Ardından Ömer çalışırken destek
olmak amacıyla yanına oturması ve uyuya kalması sizce de çok şeker değil miydi?
Galiba o sahneyi yüz kere izlesem yine 101. kez izlemek isteyebilirim. Sahnenin en çok hangi kısmını sevdiğimi
düşünüp duruyorum ama galiba bir tanesini seçmem çok zor olacak gibi. Ömer’in
uyuyan Defne’yi izleyerek İso’ya “İşte
böyle kimsenin yapamadığını yapıyor, uyuyarak bile destek oluyor bana. Öylece
durmasından, varlığından bile güç alıyorum.” diyerek Defne’nin varlığının
kendisine ne kadar iyi geldiğini itiraf etmesi; ardından Defne’yi uyandırırken
dile getirdiği “Uyuyan güzel misin sen,
aslında seni hiç uyandırasım yok, bütün gece izleyip sarılasım var. Tatlı
Defnem” sözleriyle benim o çok sevdiğim masallara gönderme yapması;
mahallede hiç kimseden çekinmeden her sevgili gibi dertsiz tasasız el ele
yürümeleri; Defne’nin de benim gibi o anda yaşadığı huzurla “Yürüyerek beni eve bırakıyorsun, sanki
burada yaşıyormuşuz gibi. Çok tatlı olmaz mıydı? Burada diyorum, yakın
otursaydık birbirimize. Hep görürdük, hiç özlemezdik birbirimizi.” demesi; ardından Ömer’in “Yakında birlikte yaşayacağız, aynı evi paylaşacağız.” diyerek
düğüne pek az kaldığının işaretini vermesi çok ama çok güzeldi.

İtiraf ediyorum 46
bölümlük Kiralık Aşk tarihinde ilk kez onları mahalledeki sahnelerinde gerçek
bir sevgili gibi hissettim. Yürüme şekilleri, sürekli birbirine farklı
şekillerde sarılmaları, etrafı kollayarak öpmeleri o kadar doğaldı ki; sahneyi
izlerken yüzümdeki gülümseme hiç eksik olmadı. Hatta Ömer’in “Sen benim içimsin. Aklımda, kalbimde,
ruhumda her yerde sen varsın.” sözleriyle gülümsenin mutluluk göz yaşlarına
döndüğünü de söylesem umarım benimle alay etmezsiniz. Ömer son zamanlarda
etrafındaki herkese aşkına dair çok büyük sözler söylemişti. Usta ile Sinan’a
bir seçim yaptığını ve Defne’ye sırra rağmen güvenmeyi tercih ettiğini dile
getirmişti. Ardından Gallo’ya aşkını öyle bir anlatmıştı ki hepimizin
gözlerinden kalpler fışkırmıştı. Serdar’a Defne ile kurmak istediği geleceği
anlatırken seçtiği cümleler de tek kelimeyle şahaneydi. Ancak bunları biz
duymuş, biz bir kere daha kendisine aşık olmuştuk. Son zamanlarda sık sık dile
getirdiğim gibi Defne’nin de bir şekilde duyması en büyük arzumdu. Neyse ki ilk
aşaması gerçek oldu. Sıra seçim yaptığını dile getirmesinde...
Geçen haftaki herkes
Defne’nin terastaki isyanına kızmış, onu anlamamıştı. Oysa Defne’nin
söyledikleri çok doğruydu. Defne, Ömer’in küçük bir hatasıyla yeniden
gideceğine inanıyordu. Bir kere Defne hata yapmıştı ve Ömer “güvenmiyorum”
deyip gitmişti. Ortada oyun gibi büyük bir sır varken annesi ve babası
tarafından bile nedensiz terk edilen Defne’nin Ömer’in kalacağına inanması çok
da kolay değildi. En doğru tavsiyeyi Ömer’e Serdar vermişti. O an ilk kez Ömer,
Defne’nin zamanında aldığı yaraların hala kanadığını fark etmişti. Bugüne kadar
Defne her zaman Ömer’in hayatına dahil olmuş; Ömer ise Defne’ninkine
seyirciydi. Onun neler yaşadığını, oyun dışında üstünde ne gibi yükler olduğunu
bilmiyordu. Daha doğrusu bilmek için fırsatı olmamıştı. Ömer’in Defne’nin
hayatında seyirciden oyunculuğa transferinin gerçekleşmesi için önce kendi
evrimini gerçekleştirmesi gerekiyordu. Defne ne olursa olsun Ömer’in yanında
olacağını davranışlarıyla hem ona hem bize kanıtlamıştı. Ömer de Defne’nin bu
davranışlarıyla değişmeyi başarmıştı. Artık koruma kalkanlarını indirmiş ve
annesiyle babası vefat etmeden önceki sıcak ve samimi Ömer var karşımızda! Ara
sıra arıza veriyor olsa da, yaşadığı değişim göz ardı edilemeyecek kadar büyük.
Düşünsenize artık Ömer ne kadar kızgın olursa olsun, Defne’nin gerçekleştirdiği
bir fotoğraf çekimiyle hemen yelkenlerini indirebilecek kadar yumuşak bir insan
haline geldi.