Beyaz atlı Sinyor İplikçi
Hiç unutmam 19. bölümde Serdar’a oyun gerçeğini anlattığı mutfak sahnesini. Defne, Ömer’in bundan sonra asistanı dışında hiçbir şeyi olamayacağını söylemişti. Serdar’ın cevabı ise “Daha ne kadar dayanacaksın buna, öyle uydu gibi sürekli onun etrafında mı dolaşacaksın. Başka bir şansın mutlaka vardır.” Hatta sonra başka bir kadın olursa ne olabileceğini konuşmuşlardı. Defne, İz ile Ömer’in olma ihtimalini bile düşünerek yine de içerisinde Ömer’in olmadığı bir hayat düşünmemişti. Acı çekse ve onu başka bir kadınla görse bile asistanı olarak onun yanında kalmak istemişti. Aynı tarz bir konuşma Ömer ile bankta ayrıldıktan sonra İso ile yaşamıştı. Ezilmiş ve çiğnenmiş bir hayat yaşamasına rağmen Defne, bir teknoloji çıksa bile Ömer ile yaşadıklarını unutmak istemediğini dile getirmişti: “Silmeyelim. Olsun. Canım yansın. Ama Ömer hiç gitmesin kalsın. Gözlerimi kapatınca yüzü hep gözümün önüne geliyor. Bana bakışları, tatlı tatlı gülüşü...” Üstelik tüm bunları söyleyen Defne, Ömer’in omzunda yaşamak istiyordu: “Bir kuş olup onun omzunda yaşamak istiyorum, ömrünün sonuna kadar uçmamaya razı bir kuş. Yeter ki birlikte olalım.”
 
Şimdi tüm bunları söyleyen ve ne olursa olsun ayrı olduklarında bile Ömer’den uzaklaşamayan Defne’ye kimse o balkon sahnesinde “Çünkü hiç korkmuyorsun. Defne gider mi diye endişelenmiyorsun. Çünkü ben hep buradayım, hem yanındayım, hep seviyorum.” diye kızmasın. Evet, belki hep ayrılan Defne gibi göründü. Ancak Defne ayrılsa bile Ömer’den uzaklaşmadı. Ayrıyken bile elinden tuttu, sevdi. Sadece Ömer onu bankta bırakıp gittiğinde, uzaklaştı. Çünkü orada terk edilendi. Hep diyorum, yeniden söyleyeceğim Defne hiçbir zaman ne olursa olsun Ömer’i kendi isteğiyle terk edip gitmez, giderse Ömer ona “git” dediği içindir. Aynen o gün bankta olduğu gibi. Bu nedenle Defne’nin orada sarf ettiği sözlere hiç kızamadım.
 
Tamam kabul ediyorum oyun olayını biz biliyoruz ve Ömer bilmiyor. Bu nedenle olaylara Ömer gözünden baktığınız zaman Defne’nin söylediklerinin pek bir anlamı olmuyor. Ama aslında durum pek de oyunla alakalı değil. O gün bankta Defne’nin terk edilme nedeni ona yalan söylemiş olması ve Ömer’e istediği açıklamayı yapmamasıydı. Bir hata yapmıştı ve bu hatasında hemen onunla evlenmek isteyen adam “sana güvenmiyorum” deyip kalkıp gitmişti. Belki o hata oyunla alakalıydı ancak hayat bu insanlar hep hata yapar. Oyun olmasa bile ileride Defne’nin başka bir hata yapmayacağını kimse sözünü veremez. Ancak Ömer’in hataya hiç tahammülü olmadığını da biz biliyoruz. Evet, görüyoruz her şeye karşı daha toleranslı değişiyor ve değişmeye devam ediyor. Ancak bizim kadar Defne’nin de bunu görmesi lazım. Bundan o banktaki gibi terastaki “O dimdik duruşunla duvarları aramıza sen örüyor olabilirsin. Sen hep doğrusun. Hep doğrusun. Her zaman doğru yerdesin. Senin yanında hata yapma şansım yok. Ama ben insanım Ömer, insan. Kusursuz değilim, olamam da... Eğer sen gerçekten de bunun için beni yargılayacaksan peki tamam sen bilirsin.” isyanı.
 
KUSURSUZ OLMAK
Ben kızamıyorum Defne’ye hatta onu anlayabiliyorum diyebilirim. İnsanın etrafında her daim kusursuz olan biriyle yaşamak çok zordur. Onun gibi kusursuz olmak istersin. Ona ayak uydurmak. Sonra bir bakmışsın seni öyle sansın diye olan kusurlarını kapatan yalanlar söylemeye başlıyorsun. Sadece korktuğun ve kaybetmek istemediğin için... Defne’nin kaybetme korkusu hala deli gibi baki. Ömer de birçok kez Defne tarafından terk edildi ve onda da bu korku var. Ancak Defne’ninki çok daha büyük. Bunun en iyi açıklamasını da Serdar bizlere yapmadı mı?
 
“Şimdi öyle acuka yapmak istemiyorum ama malum önce baba, sonra anne terk etti bizi. Defne’nin sevgiyi karşılama konusunda problemleri var. Sen onu sevmeyebileceksin, bir rüzgar esecek kaçıp gideceksin korkması bundan ya da senin sevgine kendini layık görmemesi. Bizim içimize işlemiş terk edilmek. Ama normal bu. Anla.”
 
Ne de güzel demişti Serdar: “Anla!” Ben de Defne’yi haksız yere terasta sesini yükseltip sürekli terk edilen Ömer’ken bu sözleri sarf ettiği için kızanlara aynısını diyorum: Anlayın! Bu kadar mı zor kendisini seven herkes tarafından terk edilen Defne’nin bu korkusunun sizlere ters gelen cümlelere yansıdığını görmek. Galiba zor. Bunu bu hafta bölüm sonrası sosyal medyadaki eleştirileri görünce bir kere daha anladım. Her daim mükemmel olanın yanında durmak kolaydır, ancak önemli olan hataları ve korkuları olana anlayış gösterip onu bulunduğu yerden çıkmasına yardım etmektir. Eleştirerek onu daha derinlere batırmak değil.
 
Ancak Ömer bile Serdar ona bu kadar güzel anlatmışken anlamadıktan sonra tabi başkalarından da pek bunu beklemem doğru olmaz. İşte Ömer’den kırdığım bir yıldız bundandı. Ofise hevesli bir şekilde özür dilmeye gelmişken, karşısında Defne gülerken bir anda yine bir mektup olayına kızıp sesini yükseltmeye başlamıştı. Onu anlayabiliyorum. Defne’yi korurken onu yerdiğimi hiç düşünmeyin. Terastaki o konuşmada Defne ne haklıysa, o da kendine göre haklıydı. Defne’nin yine kendisinden bir şeyler saklamasına kırılmıştı. Tam bir tanesinin üstesinden gelmiş ve özür dilemeye kendini hazırlamışken başka bir dalaverenin karşısına çıkması onun da kontağını attırmıştı. Ama yine de Serdar ona Defne’nin içerisinde bulunduğu durumu bu kadar net bir şekilde anlatmışken ve Ömer de ona “Defne’nin ne kadar kötü anısı varsa ben unutturacağım.” diye cevap vermişken kendisinden “Neden korkuyorsun? Bu kadar mı güvende hissetmiyorsun.” çıkışını açıkçası beklemezdim. Daha bir gün önce öğrenmemiş miydi Defne’nin neden korktuğunu? Ama kızmıyorum. Çünkü bölüm sonunda atölyeden içeri girerken gördüğüm yüz ifadesi, jetonun geç de olsa düştüğünün ve Ömer’in cidden Defne’nin tüm korkularını yok etmek adına adımlar atacağının en güzel kanıtıydı. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER