Nostaljiyi severim/z.(Öyle olmasa
Muazzez Ersoy nostalji adı altında 12 tane kaset yapmazdı.) İnsanlar, içinde
çok derin acılar barındırmıyorsa, uzakta kalmış hatıraların acısı şimdiki
zamanı etkilemiyorsa, geçmişi özlemle ve sevgiyle yad etmeye meyillidirler. Bir
de kötü anıları unutmaya... Bu yüzden gelenin gideni arattığına, geçmişin her
zaman daha güzel olduğuna inanılır. Ben de yapıyorum bunu arada. O yüzden de geçmişin
ayak izlerinin üzerinde ilerleyen, pek çok bölüme birden olta atıp onları hatırlatan
ve mecburen Defnesiz geçen bu bölümü, içime bir ağırlık yüklese de sevdim.
Aynı anda patlayan iki bombanın
etkisiyle Defne ve Ömer epey yara aldı. Bu yüzden de can havliyle daldan dala
atlayarak ettikleri kavgalarından pek bir şey anlayamasam ve durumu mantık
sırasına koyamasam da, bunun sonucunda ilişkilerinin özetini şöyle
çıkartabilirim. Başından beri Ömer’in de Defne’nin de birbirlerinden bağımsız
olarak güven problemleri var. Defne’nin oyundan kaynaklanan kaçışları, Ömer’in bu
güvensizliklerini daha da körükledi. Ömer’in körüklenen güvensizliğiyle kendini
geri çekişleri de Defne’nin çocukluktan getirdiği terk edilme fobisini hep diri
tuttu. Etkiye tepki gibi, bir çemberin başlangıcının olmaması gibi bir durum bu.
O kavga da bu süreci baştan sona hatırlatan hızlı bir özet gibiydi. Bir çırpıda izleyince
Ömer’in haklı bulduğum isyanı ile Defne’nin, karanlıkta veya satır aralarında
kaldığı için ilk seferde fark edilmeyen, tekrarlarında adım adım izleyince
ortaya çıkan haklılığını topladığımda vardığım sonuç bu oldu.
İçim acıyor.
Şunu netleştirmek lazım; o kavga
sırasında Ömer yine yeni yeniden kendisinden bir şeyler saklanmasına kızdı.
“Senin benim postalarımla ne işin var?!” şeklinde son derece kaba bir giriş yapan
Ömer’i yok saymak istiyorum çünkü bir gece önce Serdar’a “Bu ev, Passionis,
ben! Benim olan her şey Defne’nin.” diyen, Defne’yi “içi” kabul eden bir adamın
Defne’nin “özel postalarını” karıştırmasına kızmayacağını biliyorum.(Kızarsa
ben daha çok kızarım çünkü kendisine.) Zaten o kaba girişten sonraki sorusu da
Defne’nin ne sakladığını öğrenmeye yönelikti.
Ömer kendisinden “inatla” bir şeyler saklanmasına
kırılmakta haklı, orası da net. Ancak kendisiyle bir şeyler paylaşılmasını
isterken kendisinin de Defne’yle pek paylaşmadığını atlıyor. Mesela annesinin
hastalandığı dönemi anca 35.bölümde anlatabildi, dedesiyle olan husumetini hiç
paylaşmadı. Fikret’in aşk itirafını söylemedi bile. Defne, Fikret’in hisleri
yüzünden o kadar dert çekip Ömer ile kavga etmişken sonunda haklı çıktığını
Neriman olmasa hiç öğrenemeyecekti. Bunun dışında Ömer annesinin ölüm yıldönümünü
de Defne’yle paylaşmadı, ancak Defne buna hiç gönül koymadı, aksine onu anlayıp
teselli etti. Tüm bunlara rağmen Ömer’in kavgaya başlangıcı bir parça
haklıyken, “Korkmak..? Bu kadar mı güvende hissetmiyorsun kendini?” diye devam
etmesi, daha bir gün önce Defne’nin korkularını hem Defne’den hem Serdar’dan
dinlemiş biri olarak haksızlığına giden yolu açtı.