Dar alanda kısa paslaşmalar
● Sır ortaya çıkacak mı? Fikret Gallo’yu bu şekilde uğurlamış olmak beni şoke etmedi desem yalan olmaz; ama şoke eden “giriş” ine yakışan paralellikte şoke eden bir “çıkış”, aslında tam olarak izdüşümlerin dizisi “Kiralık Aşk”tan beklememiz icap eden bir köşe aslında. “Ters” olanından mı, bilemiyorum... Onu göreceğiz.
● Normalde çoğunlukla yapmadığım gibi yine tahminde bulunmayacak olsam da, bu kez normalde yaptığımdan farklı olarak, bir istek dile getirmek istiyorum sanırım. Çünkü sabahın üçünde, umutsuz bir sıkıntı gibi gönlüme çöküvermişse tam da bu, içime dönüp kendi kendimi bir akrep gibi sokmaktan iyidir, postalayacağım birkaç cümle yazmak: Ben bu sırrın çıkmasını fazlasıyla istiyorum. Hatta bu şekilde çıkmasına bile itirazım olmayabilecek kadar. O sır ortaya çıksın ki, o akrebin kendi kendini mi sokacağını, yoksa o sırrı içinde dikenli bir top gibi mi eriteceğini görelim. Bu aşk bunu hem gerektiriyor, hem de hak ediyor.
● Sırrın zaten ne kadarının sır olarak kalmış olduğu konusunda da şüphelerim baki. Çünkü sabahın üçünde gönlüne umutsuz bir aşk çökmüşçesine kendisi ile, gururu ile baş başa kalan; acılarından ortaya elle tutulur bir şey çıkarabilir miyim diye bazen kara kaleme, bazen bir duvara, bazen bir tuvale sarılan adam bana hiç yabancı gelmiyor.
● Şimdi aslında toplam bir tane gelinimiz mi var? Ömer’in gömleğinin kol düğmeleri mi var? Artık o gelinin Defne olduğuna dair daha fazla umudumuz mu var? Bekliyoruz, ve beklemeye devam edeceğiz matmazel. Zaten Haziran 2016’ya şunun şurasında kaç var?
● Birileri gider, birileri kalır. Birileri de “baki” kalır. Ve baki olanlar da birbirlerine tek birer bakışlarında; kimin o birilerinin notunu doğru verdiğini anlatır. Ömer’den Defne’ye birileri konusunda “haklıydın” demesini mi bekliyoruz? Bunu bekliyorsak unutuyoruz ki, Ömer kendisini ekseriyetle bakışları ile anlatan bir adam. Ve nasıl ki Defne’nin “her halini bilip tanıyan” bir Ömer varsa, bence artık Ömer’in her bakışını bilip tanıyan bir Defne de var. Onları en ama en çok bu şekilde konuşmadan anlaştıklarında seven bir de bendeniz var. Merhaba pek saygıdeğer mösyö ve pek dünya tatlısı matmazel ^^
● Yeri gelmişten, “beni nasıl da biliyor, tanıyor, yerim” diye içi içine sığmayan, ve masada bulduğu yarısı içilmiş kahveyi içen Defne candır. Dünyanın en şanssız adamlık nişanesini “o kadar yolu gel... burada kahve iç... enteresan” cümlesi ile taşıyan Ömer de.
● Yazlık evdeki dörtlünün birbirleri ile sırayla karşılaşma anları için bile o bölümü onlarca kez tekrar izleyebilirim. Hatta arabadan indiklerinde birbirlerine “dolaşıvererek” – çünkü o sarılmak değil birbirine dolaşıvermek olabilir ancak – seke seke eve yürüyen Ömer ve Defne için de. Ama beni ekran karşısında bir an mum gibi kadar eritip ertesi an mum gibi donduran bu sahneyi izlemek benim için hep zor olacak, orası kesin. Aşk akar. Defne ve Ömer’in bize hissettirdikleri aşk ise, gürül gürül akar. Benim kafamda, akıyor da. Peki ekranda neden bu kadar çok kez akmıyor? Hatta, hafta boyunca aynı ekrandan gördüğümüz sahneler neden Cuma akşamı o ekranda yok? Kim bilir kaçıncısı tekrarlanan kaçamak asansör öpüşmesinin tam halini izleyemeyeceksek, onun diğerlerinden ne farkı olduğunu nasıl anlamamız bekleniyor? Defne ve Ömer, ve onların tutkulu aşkı, bu kadar çok yükseltilip yükseltilip tepeden yere bırakılmayı hak etmiyor.
Yazı devam ediyor...