House of Cards’ın bir başka güzel yanı da güncel politik olaylara yaptığı göndermeler, Amerikan ve dünya politikasına getirdiği eleştiriler. Amerika’nın Orta Doğu’daki yoğun ilgisi dolayısıyla dizi bu topraklardan da bir türlü kopamıyor. Bizim bildiğimiz adıyla IŞİD, dizideki adıyla ICO, bu bölümde ilk defa Amerikan ulusal güvenliğine bir tehdit olarak önümüze çıktı. Cumhuriyetçi aday Will Conway devletin ICO konusunda âtıl kalmasını eleştirip Frank’a bu konuda dargın olan general Brockhart’ı kendi safına çekmeye çalışması çok önemli bir hamleydi. Frank ise bu resti görüp saldırı emrini vermesiyle hem Conway’in hem Brockhart’ın elini zayıflattı. Gerçi son anda NSA’dan kendi halkını dinleme emrini çıkaramayacağını anlayınca çark etti ama sırf seçim kazanmak ve rakibini alt etmek için başkanlığın bütün yetkilerini kullanıp savaş kararıyla oynaması insanın kanını donduruyor.
General Brockhart, asker politikaya karışmaz düsturundan ekmek yiyeyim dedi ama işte siyaset öyle sinsi, öyle pis bir şey ki, şişede durduğu gibi durmuyor. Yüzüklerin Efendisi'ndeki güç yüzüğü gibi insanı kemiriyor resmen.
Başka bir ülkeyi bombalama konusunda bu kadar pervasız olabilen Amerikan başkanı Frank Underwood, kendi vatandaşlarını dinleme konusunda nedense oldukça temkinli davranıyor. Artık nasıl bir özgürlük kültürü, nasıl bir özgürlük anlayışıysa bu; defalarca, korka korka bu dinleme olayını tartıştıklarına şahit olduk. Yine de karizmasına kurban olduğum Frank’ı “Conway’in arama motoru varsa benim de NSA’m var,” derken izlemek oldukça keyifliydi. Bu bağlamda daha önce bu sezonun üçüncü bölümünü ele aldığım yazımda bahsettiğim başkan Richard Nixon’a da değindiğini gördük Frank’ın. Nixon’un iki üç odaya dinleme cihazı yerleştirmesinin Watergate skandalı olarak patlaması ona başkanlığı kaybettirmişti. Frank, “NSA Nixon’u bile korkudan titretirdi,” diyor. Bakalım önümüzdeki bölümlerde bu tehlikeli oyun nasıl sonuçlanacak.
Özleneceksin Meechum... çok büyük adamdın.
Bu bölüm en keyif aldığım sahnelerden biri çaresiz kalan Conway’in Frank’ı araması oldu. Her ne kadar sosyal medyayı kullanan genç ve cesur bir aday olsa da tecrübe çok başka bir şey. İki dakika sürmeyen telefon konuşmasında resmen rezil etti Frank Conway’i, kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı.
Yedinci bölüm sanki üçüncü sezon hiç olmamış gibi bir tat bıraktı damağımda. Tam olarak sevdiğimiz, özlediğimiz House of Cards’a kavuştuk. Sezonun geri kalanında işler sadece daha da sarpa saracağına göre bu bölüm geri kalan bölümlerin seviyesi için iyi bir gösterge olacağa benziyor.
Önümüzdeki hafta sekizinci bölümden sonra görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!