Muhteşem Yüzyıl Kösem 23.bölümünü geride bırakırken aklımda "nasıl bir yüzyılsa bu; insanlar kendilerini korumak adına her türlü kötülüğü yapmakta beis görmüyor" fikri vardı. Hatta, geçen hafta Safiye Sultan'ın, Kösem'i kendi kardeşiyle vurma fikrini takdir ettiğim için, fütursuzca akan onca kan, benim elime de bulaşmış gibi bile hissettim, ne yalan söyleyeyim.
Bu muydu yani? Karşı tarafında yer alanı alt etmenin yolu, onu öldürmek miydi? Can almak bu kadar kolay mıydı?
Ben Amcam İskender'le yıllardır yarışıyor olabilirim, ama siz benim yaptığımı yapmayın!
"Dünyadan haberi olmayan" diyerek, saflığını eleştirdiğimiz Ahmed, aynı saflık sebebiyle, kardeşinin kanını akıtmaya kıyamazken, yüzyılların kurallarına karşı koyarken, en yakınlarındakiler birbirinin boğazına yağlı urganlar geçirmek için yarışıyorken, saflık mıydı ayıp ve günah olan, yoksa zalimlik mi?
Elbette, yeri göğü kan içinde bırakan bu gerçeklerle ilk kez karşılaşıyor değilim, ancak cinayet planlarının böyle havada uçuşması, artık iyice rahatsız edici geliyor. Aşkta ve savaşta her şey mübahtı, tamam da, hani itibarsızlaştırma operasyonları? Kelle uçurmadan entrika çevirilemiyor muydu artık? Herkes çılgınlar gibi kana susamış gelmedi mi size de?
Üstelik bir de, sebebi olduğu ölümlere dahi şaşırmayanlar var. Evet Kösem'den bahsediyorum. Yıllardır görmediği kız kardeşi, onun için bir yabancıdan farksız, hatta bir yabancıdan daha uzak, yerinde gözü olan bir haindi. Ancak hiç tanımasa dahi, kız kardeşinin ölüm emrini vermiş olma fikri, Kösem'i dehşete düşürmek yerine, buna sebep olanlara, aynı şiddette bir cevap verebilmek için kamçılama görevi gördü. Kardeşini öldürmüş olmak, Kösem'de beklediğimiz o sarsıntıyı yaratmadı. Yaşadıkları Kösem'i artık öyle bir hale getirmiş ki; kalbi taş olmuş demek! Bundan böyle, Ahmed'le ilişkilerinde kaybettikleri aşkın, tutkunun lafını zinhar etmem.
O yüzden belki de, Kösem'in, bölümün son sahnesinde, Ahmed'in son haftalarını yaşıyor olabileceği gerçeğiyle duygusallaşıp kurduğu cümlelerin, okuduğu bir metinden öte olamayışını; oyuncunun, karakterinin hissini izleyiciye hakkıyla geçiremediği değil, Kösem'in kalp yerine sadece "vücuda kan pompalamakla görevli bir iç organ" taşıdığı şeklinde yorumlamak gerek. Yoksa içten bir "canımın canı" demek, kaç tekrardır ki?
Yazı devam ediyor...